The Elephant Man’s Bones’u incelemeye başlamadan önce bu incelemenin beni en zorlayan kısmının incelemenin nasıl başlayacağını belirleme aşamasında olduğunuzu bilmenizi isterim. Zamanın bu noktasında The Alchemist yabancı hip hop spektrumunun neredeyse her noktasından sanatçı ile çalışmış olduğundan dolayı ortalama bir rap müzik dinleyicisinin bu isme aşina olması artık uzak bir ihtimal değil. Fakat şöyle ki ben 2018’de üniversiteye başladığımda hem genel bağlamda hem de rap müzik özelinde zevkim ana akımdan yer altına , direkt olarak görünmeyenlere kaydığında ilerleyen yıllarda benim bu alışıklığımın herkesçe bilinen genel kanılar olduğu gibi bir yanılgıya düştüm. Beni tanışıklığımızın herhangi bir noktasında dinlemiş veya yazılarımı okumuş bir insan Roc Marciano adının ne derece yüksek bir çıtada olduğunu bilir fakat çok az noktada bu ismin tam olarak ne değer ifade ettiğine dair bir şeyler yazıp çizmişliğim vardır. O yüzden albüm incelemesine geçmeden önce bu albümün mimarlarından birini tanıtarak başlayacağım
“Ben Gelmeden Önce Bu Zenciler Alkış Seslerine Okuyordu”
2016-17 civarlarında hem Earl Sweatshirt’ün “sola dönmesi”, hem milenyum zamanı doğan insanların yeni konular ve estetikler üzerine rap yapmaya başlaması, hem de bir zamanlar rap müzikte akla ilk gelen konseptlerden New York sahnesinin erozyonuna karşı çıkmak amacıyla belli birtakım sanatçının (en ünlüleri şu an Griselda) eski 90lar gangsta rap soundunu restore etmeye çalışması ile Amerikan yeraltı bir anda hiç sahip olmadığı kadar geniş ve çeşitli bir kimliğe sahip oldu. Bu görünüşte ortak noktaları yok denilecek kadar az olan farklı kampları birleştiren bir vaftiz babası var: Roc Marciano. Rakeem Calief Myer, Amerika’nın en zorlu mahallelerinden Hempstead’de dünyaya geldi. 1996’da Busta Rhymes’ın kalfası olarak Biggie ile bir J Dilla beatine okuyordu, 2000 civarlarında Busta’nın Flipmode Squad ekibinin kısa süreli de olsa bir ekip üyesiydi ve mentorunun aynı sene çıkan albümünde Raekwon ve Ghostface ile aynı parçadaydı. 2001’de Flipmode’dan ayrıldı , UN isminde bir ekibin üyesi oldu ve 2004’te onlarla bir albüm çıkardı, takvimler 2006’yı gösterdiğinde ise Myer rap endüstrisinin çiğneyip geri tükürdüğü, sokak yaşamına yerleşmiş, müzikte başarılı olamamış başka herhangi biri gibi duruyordu.
2010 senesi - önemli ölçüde de haklı olarak- Kanye West’in “My Beautiful Dark Twisted Fantasy” albümünü yayınlayarak ana akım rap müziğin geleceği ve gidişatını belirlediği yıl olarak kazındı dinleyicilerin hafızasına. Madalyonun diğer tarafında 2010, aynı zamanda Roc Marciano’nun “Marcberg”i çıkardığı seneydi: bir kimlik krizine girerek rapin kültürel doğum noktası olduğu halde gittikçe Atlanta veya Houston sahnelerinin soundlarına benzemeye başlayan New York’un, Marciano’nun dinleyerek büyüdüğü o altın dönemlere, Wu-Tang ve hemşehrisi Prodigy’li yılların hissiyatını geri döndürmeye yönelik mütevazı bir adım. Görüyorsunuz ki en büyük doğru bilinen yanlışlardan biri Marcberg’in tek başına 2010lardaki yeraltı/gangsta rap eklemindeki melodileri şekillendiren albüm olduğudur. Marcberg sert, kirli bir atmosfere sahip ama çoğu hatta tipik bir New York albümüydü, üstelik içinde ekseriyetle perküsyon bulunduruyordu. Jay-Z ile Nas’ın zirve dönemlerini geçmiş ve sadece kendi öz mitolojilerini kabartan albümler yaptıkları, Fabolous’un barlarının her geçen gün daha az sofistike ve içi dolu hale geldiği, piyasadaki herkesin pop müzik odaklı çabucak tüketilecek bir hit parça çıkarıp parasını yemeye çalıştığı, Harlemli Max B’nin komplo suçlamalarından 75 yıl aldığı bir dönemde şehrin gerçekten birilerinin inisiyatif alıp bu çürümeyi baş aşağı etmesine ihtiyacı vardı. Peşinden gelen “şirketlere çalım atıp müziğini tekel olarak kendi web sitesinden satma” yaklaşımına ise tüm camianın ihtiyacı vardı.
Sonra Roc Marciano, ikinci solo albümü- ve başyapıtı- Reloaded için görünüşte çok basit ama sonraki 10 sene izinden giden herkesin ona istisnasız şükranlarını sunacağı bir yeniliğe imza attı: rap beatlerinin davullarını yok derecesine kadar kıstı ve sadece loop alınan sampleların kendi içinde sağladığı perküsyonlar üstüne rap yapmaya başladı. Marciano bu değişimin ve minimalizmin neden sonradan geldiğine dair “ ilk başta müziğinizin prodüksiyonunu başkaları yapıyor, benim için de öyleydi, kendim yapmaya başladığımda ise asıl istediğim şeyi gerçekleştirmek istedim” açıklamasını yapıyor. Aslında buna yenilik denemez, çünkü Wu-Tang , grup kariyerlerinin belli başlı tekil parçalarında bu tarz yapımları denemişlerdi, farkları bunu bütün bir ses kimliği ve estetik haline getirmemiş olmalarıydı. Onların gangsta rapi sinematikti, ama sıcakkanlı ve şiddetliydi de. Direkt olarak agresif olmasa dahi Ghostface ve Raekwon’u ne zaman açıp dinleseniz tonlarında ve anlattıklarındaki üsluplarının keskin şekilde yumuşak dillilikten, sakinlikten ve tembellikten oldukça uzak olduğunu duyarsınız. Roc Marciano’nun gangsta rapi ise 90’lara saygı beslemekle birlikte kalbi 70’lerin dumanlı erotik R&B/soul loungelarında, blaxploitation filmlerinin ana kahramanı olan pezevenklerde olan bir gangsta rap varyasyonudur. Roc Marciano altyapılarına gangster filmlerinden kesit koyduğu zaman bile bunu göz ardı edilmiş, B-liste klasiklerinden yapar. Kendisi zamanının diğer rapçileri gibi melodisini farklı şehir kültürlerinin DNAsını kombinlemeye kalkışmaz, New York içindedir ve içindendir. Tek dizelik kesik staccatolar ile rap yapar, söyleyeceğinin bir tık fazlasını söylemez, kelimeleri salata etmez.
Yıl 2012 idi ve Roc Marciano aslında The Alchemist ile önceden, Alchemist’in kendisi Oh No ile Gangrene adındaki bir prodüksiyon ikilisinin mensubuyken çalışmıştı. Ama Reloaded, onların ilk düetleri oldu. İncelemeye geçmeme çok az kalmışken, arayı bağlaması için sizinle son olarak şu anekdotu paylaşmak istiyorum: The Elephant Man’s Bones’u ilk dinlediğimde itiraf etmeliyim beklentimi karşıladı, ama tam beklediğim gibi çıkması da bir noktada beni üzdü. O ilk dinlemenin sonundan tatmin olmuş ama beklediğinden daha huzursuz çıktım. Sonra bir baktım ki beatleri mırıldanmadan, dinlemeden duramaz olmuşum? Roc bilenlerin bildiği Roc, Alchemist bildiğimiz Alchemist, peki neydi bu albümün cazibesi? Reloaded’a geri dönelim. Reloaded’ın orijinal parça listesinde Pistolier ve Flash Gordon parçaları The Alchemist’in prodüksiyonu. Fakat albüme sonradan eklenen bir parça var: Two Zips. Alchemist burada büyük İngiliz progresif rock grubu Genesis’in başyapıtı “Selling England By The Pound”unun açılış epiğinden sadece, SADECE 2-3 saniyelik bir gitar sampleı alıyor ve üzerine Roc Marciano 2 dakika boyunca bar üstüne bar diziyor. Beat o kadar yalın ve minimalistik ki biri normalde acapella olan bir Roc Marciano performansını alıp arkasına beat eklemiş gibi duruyor. Şaşırtıcı ve beklenmedik şekilde insanı sıkmak yerine içine çıkan, üstüne bulaşan bir parça. En önemlisi benim nezdimde bu parça, The Elephant Man’s Bones’un neden yılın en iyi albümlerinden biri olduğunu anlamak için önemli bir anahtar.
Tasarlanmış bir Evlilik
Bu yazıyı okuyacak çoğu kişi için The Elephant Man – az buçuk da sinemaya ilgili olduğunuzu varsayalım- David Lynch’in 1980 çıkışlı ünlü filmini çağrıştırıyor. Filmin konu aldığı “Fil Adam” Joseph Merrick, epey ciddi fiziksel deformasyonları sebebiyle hayatını aşağılanmak, hayret edilmek ve eğlence konusu olmakla geçirmiş fakat kalbinin kibarlığından hiç ödünç vermemiş, dolayısıyla çoğu sanat yapıtına ilham olmuş trajik bir figür. Rivayete göre ilham verdiklerinin arasında Michael Jackson da var. Filmde Merrick’in öfkeli bir kalabalık tarafından kovalanırken ağlayarak “Ben bir fil değilim. Ben bir hayvan değilim. Ben… bir… adamım!” dediği sahne Jackson’ı çok etkilemiş ve kendi hayatında tuttuğu yaslara karşılık bulduğu anlardan biri haline gelmiş. Jackson’ın daha sonradan Merrick’in haaytıyla oldukça ilgilendiği, Royal Londra Hastanesi ile adamın iskeletini görebilmek için buluşma ayarladığı, buluşmada da iskeleti satın almak için önce 500 bin, sonra 1 milyon dolar teklif ettiği reddediliyor. Jackson ve hanesi daha sonradan bunu reddetse de bu hikayenin efsanesi halen kulaklarda fısıldanır.
Tıpkı Michael Jackson gibi, Roc Marciano ve The Alchemist de kendilerince yüksek zümre sanat belirledikleri şeylere paha biçmek konusunda taklit edilebilir fakat denk getirilemez bir tutkuya ve merağa sahipler. İkisi de hem rapçi hem prodüktör olarak işlev gören sanatçılar, ikisi de kariyerlerinin erken döneminde hip-hop asilzadelerinin himayesinde bulunmuş insanlar. İkisi de etkilerini ve yeraltı uğraşlarını biriktirerek yeşerdikçe yeşeren bağımsız işletmelere çevirerek bu dönemde eskinin “kemikkıran” raplerini isteyen müşterilerine doğrudan hizmet verdiler. İkilinin uzun süredir beklenen albümü, ikiliden alışık olduğumuz melodilerin kirli ama ölçülü (bu albüm için en genelgeçer sıfat bu olsa gerek) bir etkileşimi olarak karşımıza çıkıyor. Hem nostaljik, hem de 10 yıl boyunca kendi kulvarlarında hem kendileri hem başkaları için iki yol çizmiş adamın geleceğe dönük bir atılımı.
Fil Adamın Kemikleri: Bir Simyacılık Mahareti
2010lar için bahsettiğimiz bu görünmez rönesansın kalbindeki “rap beatinden davulları çıkarma ve loopu bırakma” hususunun çok göz ardı edilen bir tarafı, tartışılmayan bir nüansı var. Rap dışında müzik türlerini dinlediğinizde hemen hemen hepsinde müziği tasvir etmek için “ambiyans” veya “atmosfer” kavramlarının kullanıldığını duyabilirsiniz. Bu noktada benim görüşüm bir hip hop beatinin- ki ilelebet davul ile başlar ve ana faktörüdür- doğası gereği bir ambiyans veya atmosfere tezat düştüğü yönünde. Davul örüntüsünün üstüne üretilen, örneklenen melodinin sağlayacağı ambiyans ödünç alınmıştır, geleneksel ve muhafazakar kavrayışta bir rap beatı “tıklamalı”, “vurmalı”dır. Davul, gelmekte olan rap performansının enerjisinin dinleyiciye tamamı ile aktarılması için bir araçtır. Alchemist’e gelince konu değişiyor. Bir vaka çalışması olarak albümün parlayan yıldızlarından Daddy Kane’i ele alalım. 8 barlık genişletilmiş iki parçalı bir şarkı. İlk parçası 8-bitlik bir Atari oyunundan fırlama, arkada silik synthesizler ve funky bir drum makinesinin duyulduğu beat. Alchemist’in iki Fransız elektronik bestesini birleştirmesiyle oluşmuş bir beate benziyor. Sonundaysa böbürlenme baabına Beastie Boys’un zamanında çok ekmeğini yediği tersine çevrilmiş bir davul melodisi koyuyor. Alchemist’in beatleri, özellikle de davulsuz sayılabilecek beatleri ile ilgili en önemli özellik, üzerinde rap yapacak MC’nin flow olsun ses tınısı olsun stilistik eğilimlerini karşılayacak şekilde hazırlanıyor olmaları. Sadece yakın zamandan Boldy James için hazırladığı kusursuz “Grey October” beatinin kasvetine, modern rap müziğin en öfkeli iki akademik üyesi Armand Hammer için hazırladığı “Sir Benni Miles”ın gerilimine, Freddie Gibbs’in akıcılığına eşdeğer “1985” beati gibi örneklere baktığımız zaman bunu görmek kolay oluyor. Daddy Kane’i özel yapan şey ise tartışmalı olarak Alchemist beatlerine en çok yakışan iki rapçiyi bir araya getirerek renkli bir tezat oluşturması : absürd derecede gülünç dizelerine tumturaklı bir altyapının refakat etmesi gereken Action Bronson ile dizelerinin arasında olabildiğince fazla nefes boşluğu bulunması gereken Roc (rahmetli Prodigy de bu kalıba mükemmel uyduğu için kimyası Alchemist ile çok iyi uyuşmuş, kariyerinin son yıllarının en iyi ürünleri bu işbirliğinden çıkmıştı) . Davulların ekolayzır cehennemine itilmediği ama gereken zamanlarda dinleyicinin kulaklarını dürtmekten de geri kalmadığı bir prodüksiyonu benimsediğini duyuyoruz Alchemist’in bu projede. Ek olarak Alchemist burada işbirliği yaptığı kişinin prodüksiyonuna da ithafta bulunan bir performans çiziyor: albümle aynı adı taşıyan parça veya JJ Flash’in soul vokal kesitleriyle bezenmiş yapısı pek ala bir Roc Marci beati de olabilirdi. Genel bağlamda Alchemist adına tüm albüm davulların vurgusunu azaltmak ve atmosferin vurgusunu arttırmak üzerine bir ustalık eseri. Açılış parçası Rubber Hand Grip’in ürkütücü ve gergin çan sesleri ve yarattığı psikedeli, Quantum Leap ve Liquid Coke’un güzel ve şık yalınlığı, albüm boyunca bolca tuşlu enstrüman- burada piyanonun teknik olarak bir perküsyon enstrümanı olduğunu ve albümdeki fonksiyonunun da neredeyse tamamen bu olduğunu eklemeliyim- ve hafif üflemelerin Alchemist’in daha önceki altyapılarının gösterişçiliği ve meşguliyetine aykırı kalan yumuşak bir caz lounge havası yaratması, Roc Marci’nin alıntılanabilir üzerine alıntılanabilir okuması ve karanlık hayat anlatımlarını dökmesi için çok güzel bir atmosfer yaratıyor.
Fil Adamın Kemikleri: Filden çok Adam
Ringin diğer tarafı için tekrar Marcianodayız. Roc Marciano’nun rap stili, “yüksek seviye bayatlık” diyebileceğimiz bir tavra ve rap sözyazarlığına dayanıyor. Cinaslarla ve sesteşlerle normalde bayat anlaşılabilecek fakat yeterince zekice yapıldığında kulağa komik veya güzel gelen tek dizelikleri zincirleme okuma olarak tanımlayabiliriz bu türü. Yaratıcı şekilde yapıldığında ve anlatılan sokak hikayelerinin suç içerikli draması ile birleştirildiği zaman da dinleyici için bir “comic relief” (komedi unsuru) oluşturduğu söylenilebilir. Tekrardan Ghostface ve Raekwon başta olmak üzere Wu Tang üyelerinin zamanında sıkça başvurduğu ve ikonikleştirdiği bir yöntemdi. Roc Marciano ise bunu arttırılmış bir sıklıkla kullanıyor. Geçtiğimiz 12 sene içerisinde patron/pezevenk kimliği müziğine o kadar sağlam oturdu ki tıpkı benzer damardaki rap teknisyenleri Kool G Rap veya Pusha T gibi rap liriklerinin duygusuz ve soğukkanlı bir Teknik ustalıkla teslimiyetini, oturtmuş olduğu formülün içerisinde defalarca farklı içeriklerde deneyerek ortaya yeni bir şeyler çıkarabiliyor. Bu yüksek mertebedeki bayatlık öyle etkili işliyor ki açılış şarkısı Rubber Hand Grip’teki “Ben ve Uzi tabancam kaşıklama uyuyan bir çift gibiyiz” lafını söyleyen kişinin gülünçlüğü asla “kendi imajının görünürlüğünde Tanrıyı yaratan” kişi tarafından vurulma tehdidinin tehlikesini gölgelemiyor. Marciano’nun bir başka marifeti belirli bir şeyi anlatmayı çalışırken, kendi varoluşunu yeniden tanımlar/aktarırken veya müziğinin içinde espri yaparken, sanki bütün dünya tarihi ve pop kültürü figürleri ismen önünde serilmiş de rastgele uygun bir tanesini seçip onu uygun görmüş gibi referans verebiliyor. Bu onun mitolojisine derinlik katmakla kalmadığı gibi çok basit kelime oyunlarını bile ilginç hale getirebiliyor. Trillion Cut’ta nasıl eskiden Champion marka giyindiğinden bahsediyor, “Quantum Leap”te içinde aktör ve rapçi Fondzworth Bentley’in kendisinin kişiselleştirdiği bir versiyonunun bulunduğu Bentley marka bir araba aldığıyla övünüyor, albümle aynı isimdeki parçada “abi işleri toparladık şükürler olsun” ayarındaki bir bara Good Times dizisinde Florida Evans’ın oynadığı karakterden benzetme yönü eklemesi, ruhsuz lirik teslimi herkesi çekmeyecek olsa da söz yazımında incelik arayanlar için Marci’nin ne denli bitmek tükenmez şekilde meyve veren bir kalem olduğuna dair güçlü kanıtlar.
Kemikten Kemiğe Tahliller
Daddy Kane’e geri dönelim. Marciano’nun başka bir rapçiyi ismen anması görülmüş bir şey değil. 2010ların başından itibaren yeraltının görülmez rönesansının başındaki adam olarak da amacın her zaman eski hip hop hissiyatını ve altın dönemlerin dirilişini canlandırma olduğu barizdi. “Déjà Vu”nun sonundaki Rakim ses kaydı da niyetin bu olduğunu destekleyebilecek türden bir ekleme. BDK’e geri dönelim: Zamanının hem ciddi hem komik, garip şekilde yumuşak sesli, r&b ile rap müziği geniş skalada birleştirme işinin ilk girişimcisi olması… Daddy Kane’in bir proto-proto- Roc Marciano olduğu söylenebilir. Şarkıda yanına yemek yemeye bayılan, oldukça gülünç, raplerini serbest stilmişçesine okuyan daha ciddiyetsiz bir düet alması da Kane’in “Just Rhymin’ with Biz” ini hatırlatıyor. Son verdiği röportajında soul, R&B ve farklı çeşitlerde yer yapmak istediğini söyleyen Marciano’nun bu albümde standardından daha fazla şarkı söyleme porsiyonu bulundurması bu benzerlikler ışığında bir tesadüf olamaz gibi.
Bundan sonra Deja Vu geliyor. Şarkının genel teması yaratılış, şarkının açılışını “ nasıl ritimle kutsandığını, ve Tanrının dünyayı nasıl yarattığını” anlatan birinin sesiyle yapıyoruz ve sonunda da “yaratıcılık için bencil olmak gerektiği ve yaratmanın nasıl bencil bir süreç olduğu”na dair bir kesitle bitiriyoruz. Sonunda beat yapmanın ona ne kadar kolay geldiğini anlatan bir prodüktörü de işitiyoruz. Arada ise Marciano’nun aşırı küstah, “Tanrıyı bile ben yarattım ölçünüzü alırım” edasına gelen lirikleri var. Tanrı’nın insanı, insanın da hip-hopu yarattığı bir evrende Roc Marciano’nun böbürlenmesi bile alışılageldik “saatim bol, param çok, arabalar garajda” klişelerinden bir şekilde sıyrılabiliyor. Quantum Leap bu şarkının uzantısı olarak işliyor, tipik gangsta rap modasında kendisinin ne kadar yaratıcı ve iyi bir rapçi olduğunu, şarkının adı üstünde diğerlerinin ona ulaşabilmesi için “kuantum sıçraması” yapması gerektiğini söylüyor. Şarkının ikinci kısmında Marci “Çocukken çok şey gördüm, travmatize oldum” dizesini okuduktan sonra Alchemist “Help me!” diyen bir vokalden kesit alıp dizeye nokta koyar gibi ekliyor. Hemen devamında “Fakat şimdi paraya döküldü, Mason bağlantılarım olduğuna yemin ettiler/ fakat gözlerim sadece tanır dolar işaretlerini” diyerek üç dizede siyah travmasının popülerleşmesine dair güçlü bir mesajı vurguluyor. The Elephant Man’s Bones’u ilk çıplak dinleyişten sonra sürekli yukarı çıtalara çıkartan durum bunun gibi ince işçilik etmenleri.
Albümle adını paylaşan şarkı çok tatlı bir vokal caz loopu ve ağır piyano kullanımı ile albümün en hafif ve tekrarlı dinlenebilen parçalarından biri. Tuvalette pompalı tüfek taşımaktan ve üzerinize -her iki anlamda da- bulldog salmaktan bahseden bir adamın bu şarkıda da olgun hale bürünüp “bu ruh için gıda/müziğin kendisi sevimli/ben bir insanlık tecrübesi paylaşıyorum” diye söze başlayabilmesi inanılmaz. Burada aynı zamanda benim en aklımda kalan tek dizeliği de okuyor Marci: “Bir çocuğu büyütmek için bütün bir kasaba gerekir ama yine de ortaya bir aptal çıkabilir.” Şarkının tezatlıkları ve insanlık tecrübesini paylaşması bununla sınırlı değil, yine yüksek mertebeden bayatlıkla “heriflerin üzerine çıktım helyumlu balon gibi” diyen adam hemen sonrasında kendi değersiz hissetme anlarından bahsedebiliyor. Böbürlenmeye en çok dayalı müzik türü olan rap, son yıllarda özellikle bu madalyonun diğer tarafına sonunda yüzünü çevirdi ve şarkılarda bu duygusal dürüstlüğü, böbürlenme ardındaki güvensizliği deşmek durumu sanatçıları ve sonucunda piyasanın genelini olgunlaşmaya itti (bakın bunu Marci’de gördüğümüz gibi Lil Baby’de de rahatlıkla görebiliriz). Hala aynı şarkıdayız, ve Marci rap müziğin en eski -ve problematik- konu başlıklarından birini tersine çevirerek coşkulu hayranlarının nasıl onunla yatmak için kullandıklarını ve duygusuzmuş gibi davrandıklarını anlatıyor. 10 yılı aşkın süredir pimp/capo kimliği ile gangster rap renovasyonu yapan bir adama göre Roc Marciano çok zor tahmin edilebilir bir MC. Bundan HEMEN sonra da “yaralarım var, doktorların dahi iyileştiremeyeceği türden/ Utanıyorum, anne, saklanıyorum aynada kendimi görmekten” diyor. Alchemist-Marciano işbirliği uzun yıllar boyunca bekleniyordu fakat bu zamanda çıkması belki de büyük şans oldu çünkü bu derece saydam ve samimi bir parçayı Marciano kariyerinin başka bir aşamasında çıkarabilir miydi tahmin etmek zor.
Liquid Coke’un başında yine bir ince işçilik duyuyoruz. Alchemist “O bir çeşit mistik, modern bir usta/ Onun beyni geçen yüzyılın en tekil yaratılışlarından biri/ Baylar bayanlar ellerinizi birleştirin” diyen birinin kesitini koyuyor beate, sonra nefes nefese kalmış birinin “okay okay okay” dedikten sonra boğaz kesilme efektini duyuyoruz, hemen sonrasında Roc Marci “Ben boğazını kestiğimde sıvı kokain kanar içinden” diye söze başlıyor ve hemen akabinde albümün en kulağı yakalamakta hızlı beati giriyor (biri sanki bas gitarı yapısal olarak sökmüş öyle tellerini titretmeye çalışmış gibi garip bir uğultu var parçada.)
Trillion Cut , albümün imza parçalarından. Burada Alchemist’in son dönemlerde kimyasının en iyi tuttuğu diğer sanatçı Boldy James düet olarak eşlik ediyor Marci’ye. Beat de bu ikilinin soğukkanlılığına, seslerinin farklı tonlardaki ürkütücülüğüne zemin olsun maksadında epey bulanık bir üflemeli (flüt olabilir?) ve aralara sızan kısa piyano tuşluları ile kendini sunuyor dinleyiciye. Boldy James oldukça iyi bir rapçi ama Roc Marciano bu şarkıda kanıtlaması gereken bir şeyler kalmışçasına rap yapıyor ve neden kendi kulvarında herkesten başka bir yerde durduğunu gösteriyor. Bakalım:
“Parya, kendi aileme bile açmam bir kucak/ Diyorlar ‘ev kalbin olduğu yerdir’/ peki kalpsiz olduğunda evin neresi olacak?/ Sadece içtenlikle yaklaşıyorum, üzerinde omuz koşumlu taarruz tüfeği istiyorum/ Apartmanıma kar yağdı ve koltuk park bankı gibi sert kaldı/ Fakat açlıktan kıvransam dahi, senden kusura bakmazdım/ Yeni saati aldım, intihar gözetimindeyim/ Bir trilyon kesik sanki ölmeyi denemekteyim”
(çok uğraşmadan çevirisi bile kafiyeli olabiliyorsa iyidir demektir) Geri kalan kısımda da “Ev kalbin olduğu yerdir” sözünün orijinalinin sahibi Gil Scott Heron’un rap yapan hali olarak tanımlıyor kendini, Pablo Escobardan hediye bir eşarp yaratıyor, ve babasının kollarında eroin izleri olduğu için onunla ortak bağı olmadığından bahsediyor. Tam anlamıyla güç gösterisi.
Bu şarkının devamındaki parça, The Horns of Abraxas, bir mafioso suç hikayesi, Ice-T anlatımı içeriyor, önceki şarkıyla yine benzer olarak kalpsizlik kavramı üzerinde duran lirikler mevcut, albümün de kulaklara en kötücül gelen beatine sahip. Bu parçanın albümdeki ve sanatçıdaki yeri biraz muğlak, konsept yerleştirmesi gibi işlemenin dışında anlatılan hikaye ve başlığın ismi tam neyi ima ediyor biraz kendini zamanın açılımına bırakacak bir durum.
JJ Flash, Roc Marci’nin fan favorisi parçalarından olan DJ Muggs işbirliği olan “Shit I’m On”un devamı gibi hissettiriyor. Gitar melodisi ve tarif edemeyeceğim güzellikte insanın diline ve aklına takılan şekil ile noktada kesilmiş- bunu psikolojik olarak açıklamayı çok isterdim ama zihnim sanki duyduğum kesik sampleı kendi kafasında birleştirip devam ettiriyormuş gibi aklıma takılıyor ve hep o kısmı mırıldanıyorum- soul vokal kesitlerinin ahengi, bunu belki de bir Roc Marciano şarkı altyapısının platonik ideali yapmaya yetebilir. Kulağa doğal, olması gereken buymuş gibi geliyor ve sonsuza dek akıyor (bu akma durumu kasıtlı ve bilinir, öyle ki aynı şarkıda Marci “benim raplerim formsuz aynı su gibi” dizesini yapıştırıyor). Sonraki şarkıya geçene kadar bunu 10 kere döndürmüşlüğüm var fark etmeden. Bu beat de albümde belki Alchemist’in geldiği noktayı en güzel teşkil eden örnek, görünüşte azla o kadar çok şey başarıyor ki, ortaya çok net ve sağlam bir altyapı çıkıyor.
Benim kısıtlı gözlemimde çoğunluğun gözbebeği olan “Zig Zag Zig” albümde piyano melodilerinin en etkili ve iyi kullanıldığı yer olmakla kalmıyor, aynı zamanda Marci’nin en özel söz yazımlarından birine ev sahipliği yapıyor. Soruyorum size sayın okur: Desert Eagle ile Kegel egzersizini kafiyeye oturtacak yeterlilikte kaç rapçi tanıyorsunuz? Buna direkt bir cevap verebilmekten önce açıp Kegel egzersizini aratmak bile daha olası. Eklemek istiyorum ki bu şarkı Marci’nin en komik “yüksek mertebeden bayat” dizelerinden birine sahip : “ Ben yerçekimine karşı koyuyorum, daha yükseğim bir zürafa **cığından/ Drakula ısırdı beni ve kanamadım bir damla (Nasıl?)”. Bunların yanına beklenmedik şekilde bulaşıcı olan şarkı söylediği outro da cabası.
Sonraki şarkı Stigmata, imza tek dizeliklerinden biriyle açıyor: “Bir dekat aşkın süredir ilham oluyorum ben bu eşeklere.” Devamında ise şimdiye kadar değinmediğim Marciano yetkinliklerinden bir tanesinin en bariz örneklerinden biriyle karşılaşıyoruz: Roc Marciano, hiç çabasız, neredeyse arada dinlenerek ve sıkılarak cümleleri birbiriyle kafiyeye oturtmanın yanı sıra o cümlelerin kendi içlerinde de çoklu heceli kafiyeler oturtuyor. Bu özellikle Eminem ve MF DOOM gibi sanatçılar için tanımlayıcı haline gelmiş bir özellik ve Marci de bunda oldukça iyi. Çevirmeden şu kısmı paylaşıyorum, özellikle ‘a’ sesine dikkat edin lütfen:
“Fix your act, kid, I'm a handyman (Fix you)
Apparently, I'm mechanically advanced, minus the hand transplants (Uh)
At first glance, they thought my band was Duran Duran
But why rant?
What man could check me? I'm like Durant”
Tıpkı Durant gibi mesleğini kendine bahşedilmişçesine yapan yazarımız, şarkının sonlarına doğru daha da azıtıyor, ‘o’ ve ‘u’ seslerine bakınız:
“We was just shootin' a breeze, goin' through the routine
Like two teens playin' Call of Duty, but all of these is real toolies (All 'em)
The road was hard, but that was Allah groomin' me
When you have true inner beauty, no man can remove your jewelry
No matter how keen the ingenuity (Facts)
Denim two G's, goofy, these ain't Nudie Jeans
My dookie don't even stink (No)
Might leave you with your zucchini baked
The front page of the news reads, "Houdini escapes”
Sondan bir önceki şarkı, Marci’nin en sevdiği kalfası Knowledge The Pirate’ın eşlik ettiği, günümüz Griselda standardındaki kirli kasvetli boom bap melodisine yakın bir parça. Roc Marci’nin bir başka yüksek mertebeden bayatlığını burada duyuyoruz: Araba şirketi olan Maybach’i original okunuşu olan “meybek” yerine düz “maybak” okuyor ve dizenin devamında beni sırtımdan bıçakladılar demek için kullandığı “my back” ile kafiyeye eşleştiriyor. Bu, formundaki Lil Wayne’in görece sık başvurduğu ve rap çevrelerinde hem karşıtı hem favorisi olan insanların argüman olarak kullandığı bir yöntemdi.
Albümün kapanışı son bir Alchemist deha gösterisi ile sonuçlanıyor. Bu tarz albümlerin genelde büyük çaplı, sert, davulları şanında bir beat ile kapanışları yapmayı sevdiğini biliriz değil mi? Peki simbal sesleri, çok uzaklardan geliyormuş gibi gelen gitarlar? Pek ala bunları da bilebiliriz. Fakat ömrü hayatımızda kaç defa bir prodüktörün MARTI SESLERİNİ bir beatte davulların gördüğü işlevi görmesi için yerleştirdiğini duyabiliriz bilmiyorum. İşin “abi kısıyorlar davulları sampleda varsa kalıyor yoksa da loop üzerine rap yapıyorlar” dan ötesine taşındığının tescili. Şarkının kapanışını da Marci çok sarsıcı bir dize ile süslüyor: “Ben [The Notorious] B.I.G’nin aracılığını yapıyorum ruhani bir medyum olmadan.” Sonrasında da albümün bitişini Biggie’nin kendisi söylüyor.
The Elephant Man’s Bones; soğukkanlılıkta, teknik ustalıkta, lükste, ikinci baharda, diğerlerinin yolunu açmada, rap tarihine iki ayrı ama benzer yolda kendi adlarını altınla – ve kemikle :) – kazımada bir misyon bildirisi. Başından sonuna kadar güç gösterisi, ikilinin uzun zamandır kaderde yazılı olan albümünün yılın en hoşgörüyle meymenetsiz, en iyi rap albümlerinden biri olması mutluluk verici. Alchemist için son yıllardaki yorulmak bilmez çıktısının pekiştirdiği mirası için eksik olan bir parçanın tamamlanışı, Roc Marciano içinse kendisinden 30 yıl sonrasının Rakim’i veya Big Daddy Kane’i olarak anılabilme konusunda atılmış başarılı bir adım daha.