28 Eylül 2020

Berlin’den Sesler | Alman Rapinin Kökenine bir Bakış. (4)

Önceki bölümleri okumayanlar için Birinci Bölüm / İkinci Bölüm / Üçüncü Bölüm

Gangsta rap’in yaklaşık on yıl süren hakimiyetinden sonra, Jan Delay, Max Herre ve Samy Deluxe gibi erken dönem rapçiler ulusal müzik sahnesinde başarılı bir dönüş yaptılar. Örneğin Samy Deluxe, şarkı sözlerinde ticari rap’in katılımcı gücü ve sosyal kullanışlılığını olumsuz etkilemesini eleştirdi. 2011’deki geri dönüş albümü SchwarzWeiß’ta (SiyahBeyaz) şu sözleri kullanmıştı:

Aber ich komme nicht klar aufdiese ganzen Rapper,

die scheinbar nix wissen über diese Kunstform.

Unddeshalb muss ich die Massen vonNeuem bekehren,

und so das Verständnis für unsereKunst form’.

(Bu sanat türüne ait hiçbir şey bilmeyen,

bu rapçileri taklit edemem.

Ve bu yüzden yeni kitleleri ikna etmem gerekiyor,

Böylece gurur duydukları sanatı oluşturabilirler.)

Almanca kelimelerin ve sözdiziminin anlamının belirsizliği ile oynarken, bu alıntı gangsta rap’in Almanya’nın rap anlayışı üzerindeki etkisini ortaya koyuyor. Popüler Alman rap’in gangsta rap’te ibaret olarak görüldüğü genel düşüncenin aksine, Samy Deluxe şarkı sözlerinde şiirsel hissiyatını canının istediği gibi açığa çıkartıyor. Kelime seçimleri ve söz dizimi, gangsta rap anlatısından daha karışıktır ve hatta ‘Kunstform’ ile ‘Kunst form(en)’ kelimelerini kafiyeleyerek eşseli kelimeler ike oynayarak rap’e özgü bir retorik oluşturuyor. 

Samy Deluxe Almanca’da yaptığı karışık kafiye yapısını ‘Hände hoch’ (Eller Yukarı) isimli şarkısında gösterir: ‘Hör,wie elegant ich diese Sprache hier spreche, /als ob ich diese dunkle Hautfarbe nicht hätte’ (Dinleyin, nasıl da şık bir şekilde dili konuşuyorum/ sanki ten rengim siyah değilmiş gibi.) Böylelikle dil kullanımını şık olarak nitelendirirken, Samy Deluxe ayrıca yabancı azınlığın sözde zayıf Almanca kabiliyetini ve ayrıştırılmasına değiniyor. 

Geri dönüş albümünün adında da olduğu gibi, albüm boyunca Sammy Deluxe’ün ana motivasyon kaynağı, Sudan kökenli babası ve Alman annesinden miras kalan siyah derisi ve kültürel mirası tekrar hih-hop’ın siyasal yüzünün ön plana çıkmasında katkı sağlamıştır. Aynı isimli ‘SchwarzWeiß’ şarkısında, dinleyicilerine şöyle seslenmiştir: ‘Wär’ ab morgen in Deutschland hier plötzlich Apartheid, ratet mal würde ich dann weiß oder schwarz sein?’ (Eğer yarın bir anda Almanya’ya Apertheid ((Apartheid: Güney Afrika’da 1948 – 1994 yılları arasında siyahi düşmanı ırkçı yaklaşım)) gelirse, hem siyah hem de beyaz biri olarak nereye gideceğimi tahmin edin?) Böylece Samy Deluxe, gangsta rap anlatılarının aksine, ırkçılığın sosyal ayrışmaya yol açan sorunlarına değinmiştir. Aynı zamanda Advanced Chemistry gibi, rap’i toplumdaki ırksal sorunlara değinmek ve Afro-Alman zorluklarıyla mücadele etmek için güçlü bir araç olarak kullanmıştır:

“çok kültürlülük üzerine yapılan tartışmalar genelde kültürler arasındaki uyum ve çatışma derecelerini belirlemekle meşgul. Bu bakış açısının gizlediği şey, gruplar arasındaki geçirgen sınırlar, yaygın kimlik kavramları, grupların üyeleri arasındaki yersiz yurtsuzlaştırılmış bağlar, küreselleşen iletişim kalıpları ve melez kültürel dönüşüm sürecidir.” (( Nikos Papastergiadis, TheTurbulence of Migration:Globalization, Deterritorialization and Hybridity (Cambridge: Polity,2000), s. 105.))

Burada çok kültürlülük Afrika kültürü ile Alman kültürünün birleşimi ile ifade edilirken, ayrıca Alman rap’indeki kültürel çatışmalara de değinilmektedir. Ülke içindeki bu çatışmalar Doğu Almanya ve Batı Almanya kültürleri bağlamında başlamıştır.

Putnam ve Schicker’ın değindiği gibi, Doğu Almanya ve Batı Almanya’nın birleşmesi ile beraber Doğu Almanya’daki rapçilerin kendilerini yeni ve daha geniş bir ulusal hip-hop sahnesinde yeniden ifade etmeleri gerekti ((Putnam ve Schicker, ‘Straight outta Marzahn’, s. 89)) . Yine de, Putnam ve Schicker’e göre Berlin Duvarı’nın yıkılması sadece hip-hop sanatçılarını etkilemekle kalmayıp geri kalan Alman vatandaşlarını da etkilediğini söylüyor: “Doğu Almanlar 1990’dan beri ülkenin birleşmesi ile beraber kendilerini tam vatandaş olarak görmüyorlar, görünen o ki Batı Almanlar’ın gözünde de durum aynı.

Hip-hop uzmanı Inez Templeton’a verdiği bir röportajında Doğu Alman rapçi Joe Rilla durumu şöyle açıklıyor: “Die Wende (Almanya’nın birleşmesi) on üç yıl önceydi fakat hala sokakta “Batı Berlin daha büyük” ya da “Batı Berlin iğreç” diye dolaşan insanlar var.” ((Joe Rilla içinde Inez H.Templeton, What’s so German about It? Cultural Identity in the Berlin Hip Hop Scene (Stirling: University of Stirling, 2006), s. 167. )) Gerçekten özellikle Berlin’de, bölünme tek bir şehirde yoğunlaştığı için, kültürel bölünmeyle ilgili tartışmalara davet ediliyorsunuz gibi görünüyor. Putnam ve Schicker’ın Doğu Alman rapçiler Joe Rilla ve Dissziplin’in farklı şarkılarından “Doğu Almanlar’ın tembel olduğu ve çalışmak yerine hükümetin para yardımını kabul ettikleri yönündeki olumsuzlukları hedef aldıkları” ((Putnam ve Schicker, ‘Straight outta Marzahn’, s. 94.)) hakkında rap yapmalarını şöyle analiz ediyorlar:

“ Birleşme ile beraber Doğu Almanlar’ın yitirdiklerine inandıkları seslerini gere vermek ve çağdaş Doğu Almanlar’ın bugün kültürel, ekonomik ve politik sektörde yaşadıkları zorlukları duyurmak istediler.”

Doğu veBatı Berlin hip-hop sahnesi hakkındaki sosyo-politik eleştirilerin yanı sıra, Berlin’de yaşayan diğer Doğu Alman rapçiler, günlük yaşamda kökleşmiş daha sıradan konular hakkında hikayeler anlatmayı ve düşüncelerini paylaşmayı seçtiler. Örneğin, Marteria, Alman rap’inin geçirdiği bu evrimden iyi yararlandı ve 2010’dan beri iyi bir ticari başarıya ulaştı. Tarzı, funky ritimlerin üstüne neşeli, esprili kafiye kalıplarına sarılmış sosyal eleştiri getirmesi ile tanımlanıyor. Böyle yaparak da, örneğin 2010’daki “Endboss” şarkısında, Doğu Alman çocukluğunun sorunlarını inkar etmiyor -‘Aufgewachsen in der DDR […] Bin ein Kind, was seinen Papa kaum sieht’ (Doğu Almanya’da babasını zar zor gören bir çocuk olarak büyüdüm […]) – ayrıca nesiller arasındaki büyük değişime de değiniyor. Örneğin, ‘Kids (2 Finger an den Kopf)’ (Çocuklar (Kafamda iki parmak) şarkısında:

Alle sind jetzt ‘Troy’, niemand geht mehr raus

Keiner kämpft mehr bis zum ‘Endboss’–alle geben auf

Jeder geht jetzt joggen, redet über seinen Bauch

Bevordie ‘Lila Wolken’ kommen sind alle längst zuhaus

(Şimdi herkes ‘Troy’, artık kimse dışarı çıkmıyor

Artık kimse ‘Enboss’ ile dövüşmüyor –herkes pes ediyor

Herkes yürüyüşe gidiyor, göbeğinden bahsediyor

‘Mor Bulut’ belirmeden herkes evine gidiyor)

Şarkının ikinci kıtasından yapılan bu alıntı kısaca Marteria’nın şarkısında insanların yaşam tarzlarındaki değişikliklerin bariz bir şekilde mevcut trendler ve moda ifadeleri tarafından tetiklendiği konusunu ironik bir şekilde ele aldığını gösteriyor. Ayrıca, Marteria’nın gözlemlerini ifade ettiği rap’e özgü retorik, Alman rap bağlamında rap şarkılarının adlarına atıfta bulunan metaforları (tırnak içinde belirtilmiş) kullanmasıyla bir Alman rap bağlamıyla da bağlantılıdır.

Die Fantastischen Vier’nın 2004’teki ‘Troy’ şarkısı gruba sadakat hakkındaki bir şarkıydı. Yukarıda değinildiği üzere, ‘Endboss’ Marteria’nın hayattaki bir şeyleri değiştirme arzusu üzerine yazmış olduğu bir şarkıydı. Mor bulut anlamına gelen ‘Lila Wolken’, Marteria’nın 2012’de Miss Platinum ve Yasha ile beraber söylediği bir şarkının adıydı. Şarkı şafakta bulut mora dönene kadar uyanık kalıp hayatın her anında keyif çıkarmayı anlatıyordu. Böylece, şarkının dil yönelimi standart Almanca iken, şarkının tam anlamı Marteria ve Fantastischen Vier’nın önceki çalışmalarına en iyi şekilde aşina olduğunda anlaşılabilir çünkü bu şarkılara sözlü örnekler ile atıflar yapılmıştır. Son dizede,  Sonunda, şarkı, “MFG” gibi, bir Alman kültürel ürününün yaratılmasının bir başka örneğidir, çünkü her iki parça da kapsamlı bir Almanca bilgisine ve Alman rap müziği bilgisine dayanmaktadır.

Yine de, Marteria’nın başarısı sadece şarkı ironik ve esprili şarkı temalarına bağlı değildir, aynı zamanda müziğin altında kullandığı ritimler de bu başarısında etkili olmuştur. Eski Alman rap’i ve gangsta rap’in aksine, bu müzik türü sıklıkla radyoda ya da anakım dans kulüplerinde çalınıyor ((Mirko Machine, rop. , 10 Mayıs 2012)) . Hamburglu DJ Ben Kenobi’ye göre bu durumun nedeni basitçe erken dönem Alman rap’inin “şişman-gelişmiş anlamında- olmaması, tabiri caizse kulüplere uygun olmaması”dır ((DJ Ben Kenobi, rop. , 3 Temmuz 2012)) . Samy Deluxe’ün hip-hop grubu Dynamite Deluxe’ün 1990’lardaki bir şarkısına atıf yapan DJ Ben Kenobi şarkıyı “biraz sıska” olarak tanımlıyor. “Yeterli şişmanlık yoktu işte. Sadece o an olmamıştı.” Bugün Alman yapımcılar, Alman hip-hop müziğinin daha fazla bas ağırlıklı ve karmaşık ve dolayısıyla daha dans edilebilir hale gelmesiyle bu durumu değiştirmek için çaba harcıyorlar. Sonuç olarak, Almanya’dak yeni rap yapımlarının hip-hop’ın kökenine dönmesiyle beraber rap müzisyenlerinin çok kültürlü anlatılarının dans eden kitleye ulaştı ve kulüplerde daha sık çalınır hale geldi.

Sonuç

Almanya’da son otuz yılda rap içinde ortaya çıkan farklı rap tarzlarına ve çok kültürlü anlatılara kısa bir bakış attıktan sonra Alman rap’inden bahsedilemeyeceğini fakat Almanya’daki rap hakkında konuşulabileceği kanısına varılabilir. Dilsel yönelimler gerçekten Almanya’daki rap müziğine ulusal bir kimlik kazandırırken, yine de rapçiler şarkı konularına bağlı olarak şarkılarını İngilizce, Türkçe ya da başka dillerde yapmayı da seçebiliyorlar.  Böylelikle bu durum Almanya’nın kültür hayatındaki farklı bakış açılarının yansıtılmasına hizmet etmiştir. Rap’e özgü retorik ve ritüelleşmiş konuşma edimleri çoğunlukla Amerikan rap’ini taklit eden gangsta rap’te gözükürken, Almanya’da rap, Almanya’nın sosyokültürel yaşamının çeşitliliğini ve karmaşıklığını ifade eden kendi çoklu sesini bulmuştur. 

Advanced Chemistry, Freundeskreis ve Samy Deluxe gibi müzisyenler kullanılarak verilen örneklere baktığımızda rap’in çok kültürlü bir Almanlık türü ya da küresel birlikteliği sağlamak için kullanılırken, Die Fantastichen Vier’nın yaptığı rap müzik kendisini sosyo-politik konulardan uzak tutmuştur. Özellikle erken dönem ticari başarıları, plak şirketleri Four Music ile birlikte yeni oluşan Almanca rap türü hakkında bir farkındalık yarattı ve daha sonra Freundeskreis ve Marteria gibi geleceğin rap sanatçıları ile sözleşme yaptılar. Böylelikle, Die Fanstasichen Vier politik rap’in yeniden oluşabileceği bir ortam sağladı. ((Loh ve Güngör, Fear of a Kanak Planet, s. 119.))

Almanya’daki politik rap çoğunlukla Almanya’nın çok kültürlü yapısına değinirken, ayrıca bu yazı Doğu ve Batı Almanya arasında devam eden kültürel ayrışmaya da değinmiştir. Doğu Berlinli rapçiler Dissziplin ve Joe Rilla’yı rap aracılığıyla Doğu Almanlar’ın sesi olması ile beraber politik aktivistler olarak gösteren Putnam ve Schicker, bu durumun modern Doğu Almanlar’ı sosyalist geçmişlerinin olumlu yönlerini yeniden kucaklamak ve bugünkü gerçekliklerini ve geleceklerini yeniden inşa edebilmek için “topyekûn harekete geçirmeyi” hedefleyen bir yeni Doğu Alman kimliği sunduğu sonucuna varıyorlar. 

Yine de Berlin, toplumsal olarak ayrıştırılmış gangsta anlatılarını yansıtabilmek için rap’e başvuran Alman kökenli olan ya da olmayan bütün rapçilerin evi olmuştur. Bu Almanca gangsta’cılık kendisini en çok saldırgan sözcüklerde ve Nasyonal Sosyalizm’e yönelik vermiş olduğu referanslarda göstermektedir. Putnam ve Littlejohn’un açıklamalarına göre gangsta rap’in Nasyonal Sosyalizm’e referans yapmasının esas nedeni “Basitçe Almanlar’ın kültürler geçmişinde Scarface gibi gangsterlerin olmamasıdır. Almanlar’ın kültürel ruhunda sokaklardaki itibarını ve saygıyı talep eden kültürel geçmişlerindeki ideal gangster figürü Adolf Hitler ve silah arkadaşlarıydı”. Bu nedenle, Putnam ve Littlejohn, Alman gangsta rap’ini “Alman geçmişi ile Amerikan popüler kültürünün karmaşık birlikteliği aracılığı ile inşa edilen yeni bir Alman kimliğinin oluşumu” olarak görüyorlar.

Yeni tarz rap yapımları da küresel çaptaki toplumsal değişimleri dans etmeyi teşvik eden ritimler kullanarak yorumlamaya başladılar. Böylece, erken dönem rap sanatçıları Almanca müzik dinleyerek büyümediklerini iddia ederken, Almanca rap, günümüz Almanya’sındaki çeşitli sosyokültürel ve sürekli değişen kimliksel söylemleri yansıtmak için müzikal bir ayna görevi üstlenerek bu açığı dolduruyor gibi gözüküyor.