25 Ağustos 2020

Tek Yıl - 2 Mixtape, 1 Albüm; Boldy James

Her meslek grubunda olduğu gibi, müzisyenlikte de dönem dönem performans artışları gözle görülür hale geliyor. Rap müzikte her yıl bir veya birkaç sanatçının spor terimlerinde konuşacak olursak MVP, yani en değerli oyuncu, statüleri gösterdiğini görüyoruz. Örnek vermek gerekirse 2015’te Drake ve Future, 2018’de Pusha T ve Travis Scott gibi isimlerin gösterdikleri performanslar onları o yılların en değerli oyuncuları yapmıştı. 2020’deyse ana akım müzik, en azından rap müzikte, daha önce olmadığı kadar etkisiz eleman konumunda. Bu sene, şu ana kadar, büyük ve saygın isimlerden çıkmış ticari açıdan büyük albüm veya single’lar bir elin parmağıyla sayılabilecek durumda. Durum böyle olunca biz rap severler gözlerimizi yeraltı rap müziğe iyice dikmiş durumdayız. Peki yeraltında bu senenin en değerli oyuncusu olmaya bir aday var mı? Yine spor terimleriyle konuşursak üst üste üç kez şampiyon olmak anlamına gelen three-peat ünvanını bir İnternet fenomeni yüzünden elinden kaçıran Boldy James bu sorunun en olası cevabı.

James Clay Jones III veya sahne ismiyle Boldy James, Atlanta’da doğmuş fakat tüm ömrünü Detroit’te geçirmiş bir polis çocuğu. Anne ve babasının henüz 7 yaşında ayrılmasından sonra gençliğini ve muhtemelen mevcut hayatını da sokaklarda geçiren Boldy James, rap müzikten önce hayatını kokain ağırlıklı olmak üzere uyuşturucu satıcılığı yaparak kazanan ve çetecilikle bağlantısı bulunan biriydi. Aktif müzik kariyerine 2009’da başlayan James, iki mixtape sonra ilk stüdyo albümü My 1st Chemistry Set’i The Alchemist ile 2013’te çıkarttı. Bir yıl sonra 2014’te ise Nas’ın kurduğu Mass Appeal’ın ilk anlaşma imzaladığı sanatçılardan biri olmayı başardı.

Peki 2020 Boldy James için ne kadar iyi geçiyor? Boldy James şubatın ilk haftasında ikinci stüdyo albümü The Price Of Tea In China’yı tıpkı ilk stüdyo albümündeki gibi Alchemist ortaklığında çıkarttı. 2019’da yine beraber çıkarttıkları BOLDFACE EP’den sonra tekrar kolları sıvayan ikili, The Price Of Tea In China ile 2020 rap sahnesinin en iyi işlerinden birini çıkarttılar. Alchemist’in, ne kadar usta bir crate-digger olduğunu tekrar gözler önüne seren sample’larını Boldy James’in karanlık ve tok sesine uygun seçtiği, 12 şarkının da birbirleriyle ve temayla bütünleştiği ve Boldy James’in sürükleyici sokak hikayelerini anlattığı albüm, minimalist denilebilecek bir yapıda. Alchemist’in işi sample looplarına ve üstüne dizdiği tekrar eden perküsyona bıraktığı prodüksiyonda Boldy James yarı soyut yarı somut söz yazımının yanında dinleyiciye çok bir şey sunmadığı, tekrar eden ve tahmin edilebilir aktarımıyla rap yapıyor. Bu arada yanlış anlaşılmasın bence Boldy James’in aktarımı oldukça doyurucu ve karizmatik.

Albümde Giant Slide, Scrape the Bowl, Slow Roll gibi çarpıcı, sert ve 90’lar New York tozluluğunda parçaların yanı sıra Grey October ve Surf & Turf gibi huzur verici karanlıkta laid back parçalar ve Carruth, Pinto gibi mafioso rap şöleni işler de bulunuyor. Run-Ins’i ne zaman dinlesem aklıma tek bir soru geliyor “Bu altyapıda Ghostface Killah ve birkaç Wu Tang Clan üyesi neler yapardı?”. Albümün son çeyreğinde Alchemist’in kullandığı ve birkaç ay sonra Freddie Gibbs ile çıkardığı Alfredo’da da sıklıkla kullanmaya devam ettiği, gitar sample’ları es geçilemez seviyede güzel. Albümdeki konuklar da çorbadan tuzlarını esirgememişler. Vince Staples, Benny the Butcher, Freddie Gibbs ve Dilated Peoples’tan tanıdığımız Evidence verse’leriyle bu albümde ıskalamıyorlar. Boldy James ise Alchemist’in yenilemez prodüksiyonuna neler katıyor?

Katil soğukkanlılığıyla anlattığı ve sözlerinde detaylara inmekten çekinmediği çarpıcı sokak hikayeleri bu albümde Boldy’nin başarısının en büyük örneği. Giant Slide’da bir adamın hikayesini “Now he out in Memphis, Tenn., future looking bleak/It took a week, but when they caught up to him, he got put to sleep.” şeklinde anlatırken eminim stüdyoda gözünü bile kırpmamıştır. En sevdiğim parçalardan Surf & Turf’ten “Overlord status, I be slummin’ / My son think that I don’t love him, he don’t know his daddy thuggin’ / Said, “I been out here since a youngin’” / Runnin’ up a check, thumbin’ stuffing hundreds in that Drummond” sözleriyse içten ve direkt yazılması bir yana Boldy James’in tarzını özetler nitelikte, Detroit’te yaşayan siyahi ve başı beladan ayrılmayan bir uyuşturucu satıcısının grimey sokak rap’i, tıpkı günümüz doğu yakası yeraltı sahnesindeki gibi.

Manger On McNichols

The Price Of Tea In China’dan tam beş buçuk ay sonra temmuz sonlarında Sterling Toles eşliğindeki yeni mixtape’i Manger On McNichols ile dönen Boldy James, The Price Of Tea In China’nın aksine çok daha deneysel ve çok daha içe dönük. İkilinin çalışmalarına 2007’de başladığı mixtape, prodüksiyonda tam bir gövde gösterisi yapıyor. Jazz Rap olarak nitelendirmeye çalışılsa da tam olarak belli bir tanımlamaya sıkıştırılması çok zor bu albümde prodüksiyonu üstlenen Sterling Toles dark jazz ve hip hop elementlerini aynı potada eritiyor. Projeye başlarken Boldy James ile Toles arasında “Jazz olsun, rap olsun, gangsta olsun ama senfonik bi atmosferde yapalım, deneyelim işte bir şeyler.” gibi bir diyaloğun dönmüş olması muhtemel. Albümdeki perküsyonun canlı kaydedilmiş olması muhtemel, böyle olunca kasti yapılmış özensiz mixing ile albüm canlı bir müzik deneyimi yaşatıyor. Boldy James’e gelecek olursak, The Price Of Tea In China’ya göre çok daha agresif ve gangsterken bir yandan da kendi iç dünyasını çok daha açık bir şekilde dinleyene yansıtıyor.

Söz yazımındaki tavrı bana ufaktan Tupac’ı anımsattı dersem saçma olmaz umarım. Mıddle of the Next Month şarkısında avangart bir atmosferde jazz enstrümanlar ve vokal sample’lar yükseklerde bir harmoni yaratırken “Somebody gotta die, ’til I’m captured, I’ma prey / On your mommy and your pa, tell him “Happy Father’s Day” / Tell ’em “Happy Kwanzaa”, tell her “Happy Mother’s Day” / Tell her “Happy Hanukkah” before I blow your fuckin’ brains” diye rap yapması ve Mommy Dearest (a eulogy) parçasında Biggie’nin Suicidal Thoughts’unu interpole etmesi albümün tanımlayıcı noktalarından.

Son olarak Boldy James Manger on McNichols’un üzerinden daha bir ay bile geçmeden geçtiğimiz günlerde Griselda etiketi altında ilk projesi olan Versace Tape’i çıkarttı ve böylece arasının çok iyi olduğu Griselda ekibine resmi olarak katılıp katılmayacağına dair dedikodulara son noktayı koydu. Ayrıca projeyi Vine zamanlarında internet fenomeni olmuş ve sonrasında bu yıl Westside Gunn’ın Pray For Paris’inde çalışarak prodüktör kariyerini alevlendirmiş Jay Versace ortaklığında çıkarttı. Yazı başında da dediğim gibi, Jay Versace Boldy James’in bir yılda üç muazzam albüm çıkartma gibi bir istatiğe ulaşma şansını elinden aldı. Boldy James bahsi geçen diğer iki albümdeki performansının altına düşmeyip gayet başarılı olmuşken Jay Versace sosyal medyasında paylaştığı renkli ve eğlenceli videoların tam aksine sıkıcı ve uyku getiren tek düze altyapılarıyla Versace Tape’i bir daha dönüp dinlemeyeceğim bir hale getirmiş. Albüm hakkında keşke bunlardan daha fazla diyebileceğim bir şey olsaydı fakat yapılan iş ortada.

Versace Tape canları sıksa bile en başta kullandığım ve bu yazıyı üstüne kurduğum argümanın arkasındayım. Boldy James 2020 bittiğinde aksi bir şey olmadığı takdirde yılın en değerli oyuncusu olmuş olacak, gidişat öyle en azından. Altı aylık bir süreçte iki muazzam ve sound olarak birbirinden çok uç noktalarda olan proje yayınlamak her babayiğidin harcı değil. Haydi Versace Tape’e de Boldy James’in Griselda imkanlarında neler yapabileceğine dair geleceğe umut beslememizi sağladığı için biraz kredi verelim.

18 Ağustos 2020

Sagopa Kajmer - YUNUS EP Yılın En keyifli ve önemli işi

YUNUS EP öncesinde Sagopa Kajmer’in kariyerinin bir geçiş döneminde olduğunun herkes farkındaydı. Kişisel hayatındaki değişimlerin akabinde katıldığı programlarda verdiği demeçler, daha oturaklı laflarıyla bu değişimin ilk sinyallerini vermiş, ardından Patron düeti ile yıllar sonra başka bir isimle beraber çalışmıştı Sago. Ahmak Islatan ve Sorun Var gibi çalışmalarında da müzikal anlamda öze dönüşünü göstermeye başlamıştı, YUNUS EP bu öze dönüşün zirvesi

Yunus EP, Sagopa Kajmer’in 42. yaşgününde yayınlandı ve ben dahil bir çok kişinin içerisindeki Rap Müzik aşkını derinden harladı. Çünkü Sagopa Kajmer’in 20 yıllık müzik hayatının 5 parçaya sıkıştırılmış hali, Sagonun hangi dönemini severseniz sevin o dönemden bir şey bulmanız oldukça kolay.


YUNUS EP Ticari değil, Stream hedefi yok, kısacası 2020 yılında Rap müziğe dair soğuduğumuz ne varsa, bu Beş parçada bulunmuyor.


Son yıllarda Rap müziğin boğulduğu ticari sansasyon ve Spotify listeleri, Stream takıntıları, Nakaratın etrafına şarkı yazmak gibi mide bulandırıcı hislerden uzak, Scratch ile başlayıp Scratch ile biten, Görgüsüzlükten ziyade iç dünyayı yazan bir kalem ve gerçekten Rap müziği ne kadar özlediğimizi fark ettiren bir albüm var karşımızda.

Yunus EP
BPG; Karikatür Komedya, Karabiber Duası gibi parçalarla vokal sample’ı ile Sago’yu zihnimize beraber kazımıştı.

Son parçalarında genellikle daha çiğ, bitmemiş hissettiren Prodüksiyonlardan tekrar Piyanoya, Bir Pesimistin Gözyaşları döneminde zihnimize kazınmış Pitch’i açılmış vokal sample’larını DoubleTime ile harmanlamayı başarmış ve Sago’nun doğu ve batı yakalarını bir araya getirmiş olduğu için albümün Prodüktörü Go-Khan’a şapka çıkarmalıyız. Albümün en büyük artılarından biri olan “her Sago döneminden bir parça bulabilmek” prodüksiyon tarafında da oldukça desteklenmiş.

366. Gün sonrası tekrar bireysel bir hikaye var karşımızda, tamamiyle bir Sagopa hikayesi olan “Zamanla”, Kajmer diskografisinin en açık sözlü yazımına sahip ilk verse özelinde. Derdini ve hayal kırıklıklarını bağıra bağıra söyleyen Sago, hemen sonrasında gelen Küreksiz Kayıklarla beraber yine Kralı olduğu İmgeleştirme topraklarına geri dönmüş ve zihnimizin içine bol bol Sembol, Metafor fırlatmış, tıpkı albümün giriş parçası Pankart’ta olduğu gibi.

Gün sonunda kim kendinden fedakar?
Endamını yitirmiş eskiden sevgime layık olanlar
Açık denizde kaybolup giden küreksiz kayıklar onlar
Sözlerimin içine düşenlere can yeleği fırlattım ki boğulmasınlar
Açık denizde kaybolup giden küreksiz kayıklar onlar
.

Küreksiz Kayıklar

Ahmak Islatan ve Kalp Hastası albümlerinde ısınmaya çalıştığı DoubleTime flowunu Korsan parçasıyla bir adım ileri götürmesiyle Güncel soundlarla beraber müziğini oldukça başarılı şekilde harmanlıyor, aynı anda Kötü İnsanları Tanıma Senesi, Romantizma dönemlerinden esintileri de YUNUS EP’de hissettiriyor. KİTS dönemi Nağmelerinin baskın olduğu Pankart, Saydam Odalar-vari Vokal ve kaleme sahip Zamanla, Romantizma sonrası o döneme en yakın parça olan Küreksiz Kayıklar’ın toplamı, yukarıda da bahsettiğim gibi bir “Hızlandırılmış Diskografi” niteliğinde, her dönemin Sagopa dinleyicisini heyecanlandıracak, kendisini sevdirecek bir Albüm

Albümün parça sıralamasında yer alan örgü ve tempo düzeni oldukça hoşuma gitti. Kliplerle beraber anlamlandırılan düzen (Her birinin birbirine bağlı olması) ile beraber sonlara doğru hızlanan ve Korsan ile zirveye varan albüm (Saklama Bulurlar prodüksiyon anlamında daha hızlı olsa da nispeten daha yavaş bir Flow tercihi var) bir kaç yazıdır altını çizmeye çalıştığım Tracklist önemini de gösteriyor.

Sonuç olarak YUNUS EP bu yıl çıkmış bana göre en ikonik işlerden biri. Sagopa Kajmer açısından hem yeni bir dönemi sembolize ediyor, hem de bir dönem arasını açtığı bir kısım dinleyiciyle tekrar barışıyor. Ben YUNUS EP’nin piyasada bir karşılığı olduğunu düşünüyorum, Salt Rap bekleyen, sağlam kalem dinlemek isteyen bir çok “yarı küskün” “yarı yorgun” dinleyici var ve bu albüme oldukça güzel geri dönüşler verdiler, bu albümle beraber Rap müzik içerisindeki Lirisistlerin tekrar motive olarak harekete geçeceğini, 2021’de bol bol EP, Albüm dinleyeceğimizi düşünüyorum.

11 Ağustos 2020

KARARSIZ MANYAK : Kanye West'in tüm İptal ve Geciken Albümler

Öğrenilmiş çaresizlik, bir durumda sürekli olarak olumsuz sonuç alma sonucu ortaya çıkan olumsuz sonucu ve başarısızlığı kabullenme durumunu tanımlamak için kullanılan bir terim. Bir çok deneyim sonucunda olumsuz olanla karşılaşıp kabullenmek ve bunu benimsemek güçlü ve etkilediği kişiyi çıkmaza sokan bir psikolojik etkidir. Peki biz müzik, özellikle hip-hop, kurtlarının deneyimlediği en büyük öğrenilmiş çaresizlik durumu nedir? Cevap tahmin edilebilir, Kanye West ve bize vadettiği albüm çıkarma tarihleri.

Donda: With Child - Wikipedia
Donda: With Child


Geçtiğimiz haftalarda gerek sosyal medya üzerinde kendi platformunda gerekse geleneksel ana akım medyada Kanye West bir hayli aktif. 2020 Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimlerine adaylığını koyması ve hatta ilk mitingini kendi usulünde sansasyonel bir sürü haber malzemesi dağıtarak yapması, JESUS IS KING’den bu yana ilk çıkardığı şarkı olan Travis Scott yardımlı Wash Us In Blood single’ı, kürtaja karşı olduğuna ilişkin açıklamaları derken kendine has albüm promosyonunu yapan Kanye West, annesinin ismini taşıyan DONDA: With Child albümünü Twitter üzerinden bir snippet ve sonrasında da bir şarkı listesi paylaşarak sevenlerine duyurdu. Albüm çıkış tarihi olarak 24 Temmuz’u yani hemen önündeki Cuma gününü belirleyen Kanye West, çocukluğumuzdan pek iyi tanıdığımız yalancı çobanın Chicago’daki kayıp kardeşi olduğundan ötürü kimseyi kendine inandıramadı ki insanlar da haksız sayılmaz, albüm maalesef hala ortada yok. Peki neden Kanye West’e artık kimse inanmıyor? Bu sorunun cevabı için ufak bir tarih gezisi yapmakta fayda var.

Kanye West - The College Dropout (2004, CD) | Discogs

2001 civarlarında Jay-Z’nin Blueprint albümü için çalışırken bir yandan da kendi rap kariyerinin başlangıcı için çalışan Kanye West, çevresinden kendi rap kariyeri için hiç destek almadan, rap hevesinden vazgeçip prodüksiyondan devam etmesi için yapılan baskılara maruz kalarak 5 yıl boyunca çıkış albümü The College Dropout’u hazırladı. 1999-2004 arası çalıştığı albümü için ilk çıkış tarihini Ağustos 2003 olarak belirlemesine rağmen, belki de kendisini efsane yapan özelliği mükemmeliyetçiliği yüzünden Şubat 2004’e kadar albümde sürekli değişiklikler yaparak 3 çıkış tarihini kaçırdıktan sonra 10 Şubat 2004’te yayınladı. Albümün 193 gün gecikmesinin diğer sebeplerinden biri ise o dönem birçok rap sanatçısına şarkı yapıyor olmasıydı.

Late Registration

Hemen sonrasındaki zaman periyodunda Dropout serisinin ikinci albümü Late Registration için kolları sıvayan Kanye West, farklı bir ses için keşfe çıktı. İlk albümündeki soulful havanın yanına orkestral bir tema ve enstrüman düzeni eklemek isteyen Kanye West, tüm bunlar olurken bir yandan da albümü bitiriyordu. Albüm tarihi için 12 Temmuz belirlendikten sonra yerinde duramayan Kanye West Celebration şarkısında kullanmak üzere sipariş ettiği klavseni (piyanonun atası sayılan klavyeli bir enstrüman) beklerken ve kullanırken albümü yine yetiştiremedi ve albüm 30 Ağustos 2005’te 49 günlük bir rötarla ve kaçan 2 çıkış tarihiyle yayınlandı. Late Registration’un dinleme partilerinden birinde üçüncü albümü Graduation hakkında Ekim 2006’da çıkacağını söyleyen Kanye, ilk verdiği tarihten albümü çıkarabildiği tarihe kadar büyük bir yaratıcı süreçten geçti. U2 ile çıktığı turdan sonra kendisinin de bir stadyum dolu insanın eşlik edebileceği büyük şarkılarının olmasını istemesi ve Daft Punk’ı ilk dinleyişinden sonra elektro-pop’un ilgisini çekmesiyle yoğun bir deneysel zaman periyoduna giren Kanye West, mükemmeliyetçiliğinin de etkisi yüzünden 1 yıla yakın bir süre stüdyodan çıkamadı, haliyle albüm de Eylül 2007’ye kaldı. Stronger’ı 75, Good Life’ı 16 kere aranje etmesi de bu süreçte aklındaki fikirlerin yoğunluğunu gösterir nitelikte. Artık en sonunda yeni bir çıkış tarihi olarak 18 Eylül 2007 verildi, fakat Kanye 1 yıla yakın beklettikten sonra albüm tarihini bir hafta öncesine yani 11 Eylül’e aldı, sebebi ise 50 Cent’in aynı gün çıkaracağı Curtis albümüyle satış yarışına girmek. Sonuç olaraksa 345 gün geciken Graduation, ilk hafta 957 bin birim satarak ilk haftasında 691 bin birim satan Curtis’i tüm listelerde geçti.

4 yıl sonra 2011’in ilk saatlerinde Las Vegas’ta bir yılbaşı partisindeyken Kanye West ile Jay-Z ikilisi ortak projeleri Watch The Throne’u duyurdu ve bir ay içerisinde çıkaracaklarını açıkladılar. Ocak ayında yeni projeleri için ilk single’ları HAM’ı çıkardıklarında ise işler bekledikleri gibi olmadı ve dinleyicilerden geçer not alamayan ikili albümün çıkışını askıya alıp tekrar stüdyoya girdiler. Kanye West ve Jay-Z ikilisinin hep inişli çıkışlı bir ilişkisi olduğunu biliyoruz -bilmeyen varsa Big Brother isimli Kanye West şarkısını dinleyebilir- fakat bu iniş çıkışlar Watch the Throne yapılırken bile durmuyor. Kanye West’in sık ve pahalı sample kullanımları (bknz. Otis) albümün bütçesini zorluyor, ikili albümün son şarkı listesinde bir türlü ortak paydaya varamıyor derken aylardan Ağustos geliyor. Albümün çıkış tarihi 1 Ağustos 2011 olarak duyurulsa da ikili bu tarihi kaçırıyor ve toplamda 209 günlük bir beklemenin ardından 8 Ağustos 2011’de albümü çıkarıyorlar.

Bu esnada 808s & Heartbreak, My Beatiful Dark Twisted Fantasy ve Yeezus olmak üzere üst üste 3 solo albümü zamanında çıkarmayı başarmış ve hatta 808s & Heartbreak’i duyurulan tarihinden bir gün önceden çıkarmış Kanye West sevenlerini şımartsa da işler The Life Of Pablo’da yine bildiğimiz gibi oldu, hatta kendisinin albüm geciktirme ve yarattığı kargaşada kariyer zirvesiydi yeni albümü.

So Help Me God

İlk kez So Help Me God adıyla duyurduğu albüm için 2014’te çıkacak sözü veren Kanye West sonraki süreçte All Day adlı single’ını çıkardı ve açıklamanın üzerinden 7 ay geçmişken albümün yeni ismini SWISH olarak açıkladı. Kanye’nin bir sonraki adımı ise 2016’nın ilk saatlerinde büyük ses getiren Jumpman ve Nike hedefli diss parçası Facts single’ıydı. Kanye aynı süreçte sürekli albümün şarkı listesini değiştirip bunları tweet atıyor, şarkıların isimleriyle ve sıralarıyla oynuyordu. Sonunda albüm için 11 Şubat 2016 olmak üzere bir tarih veren Kanye ayrıca albümün ismini tekrar değiştirip WAVES yaptı. Sonrasında albümün ismini Max B’den arakladığını düşünen Wiz Khalifa ile tartışan Kanye önce albümün ismini son hali olan The Life Of Pablo yaptı sonra da albüme Max B’nin kendisine WAVES ismini kullanmasına izin verdiğini duyduğumuz bir telefon konuşması skit’i ekledi. (bknz. Siiiiiiiiiilver Surffffeeeeer Intermission) 11 Şubat 2016 günü herkes albümü beklerken bu sefer Chance the Rapper devreye girdi ve son anda Kanye West’i albüme Waves’i eklemesi için ikna etti ve haliyle albüm 11 Şubat günü piyasaya sürülemedi. İlk defa suçlu kendisi olmayan Kanye ise albüm kapağının ‘Chance’i suçlayın’ versiyonunu twitterda paylaştı.

545 günlük hasret sonunda 14 Şubat 2016’da yayınlanan albümün sıkıntısı Kanye West’in bitmemiş yarım projesini sadece TIDAL’da dinleyiciye sunmasıyla devam etti. The Life Of Pablo’nun ‘yaşayan bir organizma’ olmasını isteyen Kanye birkaç ay boyunca halihazırda çıkmış albümü üzerinde değişiklikler yaptı. Saint Pablo’yu ekledi, Wolves’dan Frank Ocean’ı çıkarıp ona kendi interlude’unu verdi, Feedback’in prodüksiyonuyla baştan sona oynadı derken albümü insanlar bir yandan dinlerken bitiren Kanye West, bu esnada 1 Nisan 2016’da da The Life Of Pablo’yu tüm platformlara sürdü.

Yandhi
Turbo Grafx 16

2018’de ye ve KIDS SEE GHOSTS olmak üzere iki albümü de zamanında çıkarmış Kanye West bu zaman diliminde yeni albümü Yandhi’nin çalışmalarına başladı. Yandhi hiç duyamayacağımız rafa kaldırılmış bir proje olduğu için bu yazıda bir paragraf açmayacağım yoksa Turbo Grafx 16 ve Good Ass Job gibi asla çıkmayacak projeleri de yazmak gerekecek ve bu yazı amacından sapacak fakat Yandhi, Kanye West’in ‘Allah Kitap’ dönemine geçiş zamanlarında gündemde olan işiydi ve JESUS IS KING’te Yandhi işlerinden birkaç tanesini duyduk. Yandhi resmen JESUS IS KING’e dönüştüğündeyse Kanye West bize ilk tarihi verdi, 27 Eylül 2019. Fakat bu tarihten sonra bir türlü bitmeyen şarkı aranjelerinden ve Kanye’nin en iyisi olsun takıntısından dolayı albüm iki farklı tarihi kaçırarak ilk açıklanan tarihinden 28 gün sonra 25 Ekim 2019’da yayınlandı.


Geçmişe şöyle bir dönüp baktıktan sonra Kanye West’in bundan sonra duyuracağı her albüm çıkarma tarihinde ciddi olsa bile öğrenilmiş çaresizliğimizden dolayı hiçbirimizin kulak asmayacağı aşikar fakat yalancı çobanın hikayesinde çoban sonunda kendini kurtlara kaptırsa da Kanye West’in öyle bir derdi yok. Üst düzey medyatik kişiliği ve elit düzeydeki yeteneğiyle Kanye West hiç tarih açıklamadan sürpriz bir albüm çıkarsa bile -ki artık öyle yapmalı- yüksek satış istatistiklerine ulaşacaktır. Bakalım DONDA albümü konusunda bizi neler bekliyor. Dinleyebilecek miyiz? Kaç gün gecikecek? Yoksa o da hiç dinleyemeyeceğimiz efsaneler arasında yerini alacak mı?

10 Ağustos 2020

OTOSTOPÇUNUN LO-FI RAP REHBERİ 2: OLAĞAN ŞÜPHELİLER

Hatırlayacak olursanız bu yazı serimizin ilk bölümünde New York kökenli rap kolektifi olan sLUms ve rap için oluşturmaya çalıştıkları loop ağırlıklı, jazz ve lo-fi melodilerini harmanlayan, dinleyiciye hipnotik ve rüya halini anımsatan bir müzikal atmosfere sahip alt türden bahsetmiştik. Bugün bu kolektife çabaları ile destek veren, benzer melodilerle aralarında özellikle bazılarının yeraltı sahnesinden hızlı yükselişler yaşadığı birkaç ismi tanıtmaya çalışacağız. Hazırsanız bu genç vizyonerlerle tanışalım:

Earl Sweatshirt

Artık modern rap sahnesinde önlenemez bir alternatif güç olan Earl, teknik yeteneği ve umarsız kafiye şemaları ile takdirini kazandığı insanları Quest/Power teklisi ve Solace EP ile dönüşümüne hazırladı ve Doğu Yakası lo-fi rap akımının hala çıkardığı en büyük- ve tartışmalı- proje olan Some Rap Songs’u çıkardı. Bu yazıda adını okuyacağınız hemen hemen herkes ile çalıştı ve kendisinin fan kitlesinin onlara açılmasını sağladı.

Cities Aviv

Hipnagojik altyapı stilleri ve prodüksiyondaki sample kullanımında kasten yapılan “glitch”lerin kullanımının öncülüğünü üstlenmiş, önceki işleri ile kendisinden sonra bu akımın içinde bulunan prodüktörleri etkilemiş bir isim.

Standing On The Corner/ Slauson Malone


Wynton Marsalis efsanevi bir jazz müzisyeniydi, hatta kendisi Pulitzer kazanan ilk jazz sanatçısıydı fakat avangard jazz ile hip-hop/rap müziğine katlanamıyordu. Kendisi bu konuyla ilgili şu sözleri sarf etmişti: “Benim sözlerim o kadar güçlü değil.İlk kez 1985’te kaltaklar, fahişeler ve zencilerden bahseden bir müziğimizin olmaması gerektiğini düşündüğümü söylemiştim. Söyledim. Tekrar ettim. Hala da tekrar ediyorum. Bana göre bu siyahlar için bir Robert E. Lee heykelinden bile daha zarar verici.”

İyi haber: Oğlu da müzisyen oldu. Kötü haber: Oğlu avangard jazz ve enstrümantal rapi olabilecek en acayip porsiyonlarda bükerek kombinleyen ses kolajları yaparak hayatını geçiriyor. Jasper Marsalis’in hem Slauson Malone olarak hem de Gio Escobarla birlikte “Standing On The Corner” olarak başardığı bazı müzikal projeler dinleyiciye “daha önce gerçekten de buna benzer hiçbir şey dinlemedim” dedirtecek şekilde. Red Burns; beat kuşağını kıskandıracak bir cüretkarlık, özgürlük ve politik duruş ile sample kullanımına ve soyut yazımına sahipken- yakın gelecekte bu albümden tarihin en iyi işlerinden biri olarak bahsedeceğimiz hakkında gereksiz aşırılıkta bir inancım var- Slauson Malone’un solo projesi A Quiet Farwell’de Amerika’da siyahi olmanın sanki hepsi tek bir şarkının fragmanıymış veya jazz doğaçlamalarıymış gibi hissettiren akışkan, sınırları belirsiz, kasti olarak kusurlu ama son derece samimi bir şekilde anlatıldığı bir şarkılar ve sesler bütünlüğü karşımıza çıkıyor. Slauson Malone, sLUms kolektifinin açık ara en soyut ve kalıplara en meydan okuyan sanatçısı.

Sevgili okur, size bu yapımların eşsizliğini gerçekten daha tanımlayıcı veya betimleyici olarak aktarabilmeyi isterdim fakat sizden bu noktada isteğim bu yapımların “gerçek anlamda anlamlandırılması için bizzat tecrübe edilmesi gereken” işler olduğunu söylediğimde bana güvenmeniz.

Medhane

Brooklyn sakini Medhane, müziğinde Ka ve Roc Marciano’yu ilham olarak gösteriyor, müziğin kendisine baktığımızda da bunu görmek zor değil: kalın ve duygu yükü bakımından nötr bir ses tonu, boşluklu ve soğuk altyapılar, mesafeli ve ardı ardına gelen kafiyeler. Ba Suba Ak Jamm isimli 13 dakikalık projesinde daha kaotik ve hareketli altyapılar üzerine rap yapan Medhane’in prodüksiyonu, pürüzlerinden ve yüksek seslerinden sonraki projelerinden arınıp daha soul ve jazz melodisine evrilse de, kendisinin müziği her zaman sözel olarak benmerkezci, iç hesaplaşmalar, travmalar ve hayata dair çekişmeler ile dolu. İntrospektif ve kendinizle bağdaştırabileceğiniz yumuşak bir melodi istiyorsanız, kendisi her zaman sağlamaya hazır. Şarkılarında genellikle nakaratın olması gereken yerleri altyapıdaki müzikal sololarla doldurması da müziğine ayrı bir yalnızlık ve yalıtım katıyor. Arada oldukça tok ses tonunu yarı mırıldanma halinde kullanması da cabası

Hangi projeleri dinlenir: Ba Suba Ak Jamm, Cold Water, Own Pace
Hangi şarkılar tanımlayıcı: Affirmations #1, Looking 4 Runtz, DeyShootin, Truth& Soul, I WAS JUST IN THE MARA

Medslaus

Medhane ve Slauson Malone’un bir albümlük ortaklıklarının ismi. Bu rönesansın çıkarmış olduğu en güçlü albümlerden birisi.
Albüm: Poorboy
Öne çıkan şarkılar: Dirt, 5 02, Maria, 8 24

Navy Blue

Kısa süre öncesine kadar Navy Blue isminde biri yoktu. Hatta kısa süre öncesine kadar Navy Blue olmayan bir müzisyen bile yoktu. Onun yerine Frank Ocean’ın şimdiden modern klasik haline gelmiş “Blonde”unda iki şarkıda yazarlık kredisi olan, Supreme markasının yıldızı, kaykay dehası Sage Elsesser vardı. 2015’te Soundcloud’a ilk müzik denemelerini koyduğunda kendisi çiğ, neredeyse hitabet şekline varan ve kendini bulamamış bir amatördü. Sonrasında çeşitli düet performanslar, prodüktör Black Noi$e( kendisi bu ay albümünü çıkarıyor) işbirliğinde muhteşem bir EP, ve Doğu Yakası yeraltı sahnesindeki çeşitli isimler için prodüksiyon görevlerini üstlendikten sonra kendisi 2020 itibarı ile bu akımın en gelecek vaat eden isimlerinden. Şüphesiz depresyon, babasının yabancı kimliğinden ona aktarılan kuşaksal acılar ve melankoli, müziğinin çok önemli bir parçası, şayet şarkılarının çoğu neredeyse monolog gibi geçiyor ve hiçbir zaman üç dakikayı bulmuyor, şarkı bittiğindeyse kendinizi “acaba bu şarkıyı yazarken veya söylerken ağlamış mıdır?” gibi abuk bir sorunun içinde buluyorsunuz. Bunun sebebi kendisinin sesinin ve altyapılarının bu akım içerisindeki temsilciler arasında en bulanık, en boğuk, en kısık çıkması. Black Noi$e ile ortak projeleri “Soul Golden” özellikle Earl Sweatshirt’ün Some Rap Songs’da oldukça fazla içine girmeye çalıştığı melodik atmosfere alışmak için oldukça hazmı rahat ve keyifli bir giriş. Kendisinin Earl’e bir diğer benzerliği çoğu zaman duygu ve düşüncelerini oldukça dışa vurması fakat bu dışavurumu olabildiğince dolaylı ve şiirsel, imgelemli bir üslupla vermesi. Bu onun oldukça fazla alt tür melodisinde iş yapabilecek çok yönlü bir MC olmasına imkan sağlayan bir özellik. Kendisi şimdiden Ka, Mach Hommy, Earl Sweatshirt gibi alternatif sahnenin nispeten büyük isimlerinden destek gören bir isim. Gelecekte Navy Blue ve müziği için sadece iyi şeyler var.

Hangi projeleri dinlenir: Soul Golden (soundcloud), gangway for navy(soundcloud), ada irin
Hangi şarkılar tanımlayıcı: One Go, All Three, Higher Self, With Sage, In Good Hands (şimdiden senenin en iyi albümlerinden birinin içindeki en iyi parça), GHOST( Earl Sweatshirt düeti), North Bridge

Pink Siifu

Neredeyse MIKE kadar erken vakitte bu hipnotik rap alt türünün örneklerini vermeye başlayan Siifu, gerçekten hayret edilesi bir sanatçı kişilik. Hesaplamalar doğruysa şu ana kadar 46 projesi olan sanatçı, özellikle 2010ların başından itibaren ambient’ten tutun noise müziğe kadar her türlü müziği birbirine çorba ederek birbirinden özgün deneylerle kendine özgün melodiyi yakalamaya çalıştı. 2018’De “ensley” projesi ile bunu başardı denebilir. Ensley, neo-soul türünün dev isimlerine yapabildiği her yerde şapka çıkartan, dualarını eksik etmeyen, son derece anti kapitalist ve pro-siyah bir adamın kesitlerinden oluşuyor. Kesit kelimesini özellikle kullandım çünkü albümün tamamı kulağa “bitmemiş” geliyor. Şarkılardaki “bitmemişlik” hissiyatını Siifu eski film müziklerinden çok sevilen hip hop baladlarına kadar örneğini aldığı her şeyi bulanıklaştırarak tespit edilemez hale getirerek oluşturuyor. Sonunda da elimizde knxwledge’ın prodüksiyonuna aşk mektubu niteliğinde yapılmış muazzam lo-fi şarkı snippetleri, diyalog halindeki interludelar ve Siifu’nun sesinde ve dualarında saklı daha nice gizem kalıyor. Diğer işlerinde ise daha… farklı Siifular mevcut.

Hangi projeleri dinlenir: NEGRO (bu dinlemesi en zor rap albümlerinden biri, tarihte rakibi neredeyse yok bu konuda), ensley, Black Sand
Hangi şarkılar tanımlayıcı: stay sane, pray everyday, Skatiiin, Labor Day, Black Ice

Caleb Giles

Standing On The Corner’ın saksafoncusu ve kendi başına da bir artist. Şarkılarında “chill”, Tyler The Creator’ın yeni dönem işleri ile sLUms’ın jazz melodili uyuşukluğu arasında bir rap performansında kalıyor. Son projesi Under The Shade oldukça kulağı yakalayan ve tekrar tekrar dinlenilebilen bir iş.

Mavi

Mavi, Howard Üniversitesinde nörobilim ve psikoloji çift anadalı yapan ve boş zamanında varoluşsal sorular sorarak rap yapan biri. Zihin, vücut ve ruh arasındaki boşlukları(bunları toprak, ay ve güneş olmak üzere üç farklı sembol ile özdeşleştirmiş) birleştirmek ve “siyah-taraftarı” müzik yapmak için rap yapan MAVI’nin genç yaş felsefi yaklaşımı, çağdaşları Earl Sweatshirt ve MIKE gibi isimlerle haklı olarak benzerliklerini ve karşılaştırmalarını uyandırıyor. Fakat MAVI’nin üslubu ve rap yapma biçiminde diğer iki isme göre kulakla duyulur bir heves ve tutku farklılığı var- sanki diğer ikisini uyandırıp adrenalin iğnesi vurmuşsunuz gibi geliyor kulağa ara sıra-, örneğin Self Love’un beat değişiminden sonraki kısmı direkt olarak bir duygu patlamasının sözlere yansıması, bir bilinç akışı şeklinde gerçekleşiyor ki albümün diğer öne çıkan muhteşem parçaları Daylight Savings ve Sense de bu ritim/kafiye ile katmanlı anlam/duygu çağrışımı dengesinde işliyor. Kendisi yaptığı şarkıları “ben okumanız gereken şarkılar yapıyorum” diyerek tanımlıyor, ve buna uygun olarak da albümünün tüm parçalarının sözlerini web sitesine koymuş. Let The Sun Talk, kendini kabullenmiş ve hayata anlam katmayı görev edinmiş bir gencin oldukça etkileyici çıkış albümü.
Dinlenmesi gereken proje: Let The Sun Talk
Hangi şarkılar tanımlayıcı: Chiasma, Daylight Savings, Facta, Self Love, EL TORO COMBO MEAL

Maxo

Mike, Medhane, Earl Sweatshirt gibi isimlerle işbirliğinde bulunmuş bir isim. Daha geleneksel rap teknikleri ve beatleri lo-fi estetikleri ile birleştirmekte oldukça başarılı olduğu için ilk dinlemede alışması/beğenmesi en kolay sanatçılardan bu akımın arasında.

Hangi proje dinlenir: LIL BIG MAN
Hangi şarkılar tanımlayıcı: WHOLE WORLD, Time, Strongside, No Love, In My Penny’s

Ovrkast.

Ovrkast’in soyut hip hop ve lo-fi anlayışı çağdaşlarından biraz daha ayrılıyor. Kendisi King Krule-vari indie/alternatif müziğin kullandığı şekillerde kullanıyor lo-fi soundunu; bunu da yumuşak, şeffaf ama dinleyicisi üzerinde trans etkisi yapmak veya deneyselliğe çok kaçmak istemeyen şekilde yapıyor. Kendisinin Feet of Clay ve Let The Sun Talk gibi albümlerde prodüksiyona dokunmuşluğu var, kendi albümü Try Again de bu albümlerdeki umut, mutsuzluk ve kendini keşfetme gibi konularla ilgilenen bir proje. 22 yaşındaki sanatçı, projeyi “hayatın bir daireden ibaret olduğunu anlama ve büyüme üzerine bir bilgilenme” olarak tanımlıyor.

Hangi şarkılar tanımlayıcı: Face, Casualty, 2 Minute Bars, Church

Lojii

Kendisinin iki oldukça iyi albümü Lofeye (daha karanlık ve erken dönem Ka albümlerindeki atmosfere sahip minimalist prodüksiyon) ve lo&behold( R&B ve Neo-Soul ile flörtleşen minimalist prodüksiyon) ile bu akımın estetiklerine yakın işlerde bulunan bir sanatçı olsa da ben yarı- anaakım bir sanatçı (Mick Jenkins ile Isaiah Rashad arası bir bant diyelim) olmasının bir noktada kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.
Hangi şarkılar tanımlayıcı: u callin’ me , each day (i pray for), bananos, spook who sat by da door

9 Ağustos 2020

Yılın Plasesi: Fredd - VALHALLA EP üzerine.

bir savaşçı sadece savaştayken öldüğünde gelir buraya. Odin’in kahraman askerlerinin düşlediği bir dünyaydı, içeride sonsuza kadar birbirleriyle cenk edip, ziyafet çekerlerdi…

Fredd’in çıkış EP’si Valhalla EP ise bir çoğumuzu şaşırtmayı başardı. Daha önceleri “UF! Drill” ile ilk kez kulak kabarttığım Fredd, nispeten Unique ekibinde adı sanı duyulmamış bir sesti, daha sonraları Instagram’da paylaştığı kesitlerle kendisine dair bir beklentiye girsem de, açık konuşmak gerekirse Valhalla kadar plase bir iş beklemiyordum. Zira EP, bu yıla dair benim adıma hatırlanacak işlerden biri.

Unique’ten gelecek işleri uzun bir süredir bekleniyordum zira duyurulduktan sonra No-name ağırlıklı ekipten kimlerin ne derece potansiyel sahibi olduğuna vakıf değildik. UF!, isimleri tanıtmış olsa bile bu isimlerin daha sonra ortaya koyduğu işler hem nicelik hem de nitelik olarak oldukça zayıftı. Bi’ çoklarımız gibi ben de asıl EP’yi Olvi’den bekliyordum. Unique’in en aktif ismi olduğundan ötürü doğal bir beklentiydi. Bu beklentim, Yılın şaşırtıcı EP’lerinden biriyle bozuldu.

Fredd – VALHALLA EP özelinde ilk gözüme çarpan şey Fredd’in dersine çalıştığı, Sonu Yok ve Vakit Dar parçalarında lirik tarafında yakalanan bütünlük, Noir’in “drill” anlamında Türkiye’den çıkan en “doğru düzgün” örneklerden biri oluşu, altyapıların ruhuyla birleşen vokallerle beraber dinleyiciyi yakalıyor. 4 parçalık EP’nin üç parçasının oldukça karanlık bir kaleme sahip olduğunu sanırım gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz, karanlık ancak düz bir pespayelik övgüsünden ziyade oldukça ağdalı bir dil olarak tanımlamak mümkün. Bu, uzun süredir kalem kalitesini konuşamadığımız piyasa için on numara bir hareket. Ki açıkçası beni Sonu Yok klibini izledikten sonra EP’ye iten de parçadaki bu dil oldu.

Optimum TRAP!

Trap soundunun Türkiye’de tek bir damara sahip olduğunu söylemek güç, kimi noktalarda sadece “Nakarat” odaklı, basit kaleme sahip parçalar, kimi noktada oldukça derinlikli anlatılar barındıran iki ayrı kola sahip Türkiye’de TRAP ve güncel Rap müzik sahnesi. Bu noktada EP’nin illa TRAP soundu içerisinde değerlendirilmesi gerekiyorsa “Optimum Trap” kategorisinde olması gerektiğine inanıyorum. Optimum TRAP ise Türkiye’de Ceg ve Hayki gibi isimlerin ön plana çıktığı, içerisinde ağdalı bir dil kullanan, Anlatıya sahip ve Lirik yönü ağır basana parçaları tarif etmek için kullandığım bir tanım. Valhalla, bu noktada teorim adına oldukça değerli bir çalışma.

Ancak albümün günahını da en başta konuşmamız gerektiğine inanıyorum. Spesifik olarak Sonu Yok parçasında takıldığım bu durum yıllardır Türkçe Rap’te karşımıza çıkıyor, belli noktalarda boğucu hale gelen Backvokaller -Vokal katmanları da diyebiliriz- şarkıyı biraz daha hareketli yapabilmeyi başarmasına karşın ilk verse sonunda boğucu bir hale gelmiş (1:00 / 1:12 arası). Örneğin; ikinci verse itibariyle bu vokal katmanlarının fazlalığı mesajı / ruhu iletmekte çok güzel bir araç olarak durmasına karşın, ilk verse’te özellikle hemen 1:00 öncesi gelen “Değil fikriniz umrumda / Bla bla bla konuşun aynayla / Uzağım alayınıza olayım bambaşka / Tutunmam o çarka” 4lüsü zaten bol Es içeren bir okumaya sahipken, hemen ardından gelen bu katmanlarla beraber bir nebze şaşırtıyor, çünkü özellikle nakaratın havasıyla beraber yalın bir okuma çok daha ruh katabilir, ardından ikinci verse ile gelen katmanlarla bir tık gaza getiren bir hava yakalanabilirmiş.

Burada bahsettiğim vokal yalınlaşması, ikinci parça “Vakit Dar”da mevcut. Sakin bir nakarat ile daha az boğulmuş vokallerle birleşen parça beni en çok yakalayanı oldu.

Asil kahramanların, en iyi savaşçıların girebildiği bir Cennet: Valhalla…

Ancak belki de; en çok konuşmak istediğim parça Noir. Güzel ülkemiz ve inanılmaz yaratıcı Rap müzik camiamızın iki aksak okumaya Drill dediği günümüzde Türkçe sözlü olarak yapılmış en isabetli Drill budur, konu bir süre daha kapalı. Sınıf dağılabilir. Aksak okumayla beraber gelen Flow çeşitliliği Drill’in Alametifarikası, Türkiye’de hem bu Drill ritmi hem Flow çeşitliliği ile henüz bir iş dinleyememiştik Valhalla’ya kadar, bu durumdan ötürü memnunum. Konuştuğum bazı arkadaşlarım bir tık daha Agresif vokal beklediklerini söyledi Drill bir işte, hak verebilirim ancak Noir, bir çok anlamda Piyasada bulunan en “tamam” drill işi, Güzide ülkemizde TRAP görünüşlü Driller ile doğmadan öldürülen tür için güzel bir temsil. O yüzden vokal eleştirisinden önce hakkını vermek gerektiğine inanıyorum.

Yeniden Doğdum EP’nin gri alanı, zira Lirikal anlamda diğer üç parçayla olan zinciri devam ettirmesine karşı sound anlamında oldukça farklı, bu beni rahatsız etmedi ancak dinleyen diğer dostlardan görebildiğim bir geri dönüt olarak bir çok insanı bir nebze rahatsız etmiş. Bana kalırsa playlistime son alacağım parça. -bunun diğer şarkıların kalitesiyle alakalı olup olmadığını bir kaç replay daha attıktan sonra konuşuruz-

Albümle alakalı GOKO ve EB’ye ayrı parantez açmalıyız. İkisinin de bu denli gereken ilgiyi görmemelerinin sebebi sanırım “cafcaflı bir producer tag”i ve twitterda ona buna salça olmamaları benim görebildiğim kadarıyla. Zira albümde kullanılan her prodüksiyonun gerçekten kendi kimliği var. Bu bana bir numara EP’ye özenildiğini gösteriyor. Unique’in Hayki releaseleri dışında ilk ciddi denemesi olan bir iş için çok kral bir referans bu.

Son olarak

Fredd’in sahneye çıkış işi Valhalla beni her anlamda yakaladı. Dürüst olup polyannacılık oynamayacağım, eksikleri olan bir çalışma ancak bunun bir çıkış projesi olduğunu göz önüne aldığımda, geçtiğimiz senelerde “POTANSİYEL BE” dediğimiz bir çok MC / Trapstar (haha)’ın 2020’de yaptığı işlerin üstünde olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. UF Drill’den bahsettiğim Podcastte kendisini takip edeceğimi söylemiştim, bu kararımda yanılmadım. Bence geç olmadın herkesin takibe başlaması gerekiyor ve Valhalla bunun için harika bir davet.

2 Ağustos 2020

Jean Baudrillard - Kötülüğün Şeffaflığı üzerinden bir Türkçe Rap incelemesi: Balçık içerisindeki Vasatlık

Türkçe Rap ile ilgili son bir buçuk yıldır her yerde okuyabileceğiniz yorumlar bunlar. Ne yazık ki bu tartışma artık içeriğin önünde, herkes “harbi” olduğunu kanıtlayarak bir pazar yaratmaya çabalıyor. MOB üyesi MODD’un instagram üzerinden ailevi değerlere küfür ederek dayak yemesi, ardından bunu bir “Meme”* haline getirme çabasıyla “edgy”* bir profil çizme çabası tam olarak bu Pazar yaratma çabasının sonucu. Modd, müziğiyle gelebileceği noktanın ortancalığının farkında olarak kendini başka bir yol ile göstermeye çalıştı.