13 Temmuz 2020

Mac Miller, XXXTENTACION, Pop Smoke; Posthumous Albümler

Tarihte birçok farklı sanat dalından birçok sanatçının değeri maalesef ancak ölümlerinden sonra anlaşılmıştır. Vincent Van Gogh hayattayken sadece bir tablo satmış, Franz Kafka hayattayken hiçbir yayımevi ona ciddiye alıp onunla çalışmamış ve Bach’ın 18. Yüzyılda ölümünden önce bestelediği eserleri 19. Yüzyıla kadar büyük ünlerine ulaşamamışlardır. Günümüzde 21. Yüzyılın en büyük müzik türü Hip-Hop’ta ise bu örnekler ne yazık ki çok fazla ve bitecek gibi de değil.

Posthumous Albümler
Hip-Hop içinde ve dışında bir çok Posthumous albüm var.


Hip-Hop’un popülerleşmesiyle ve günümüz streaming çağının getirdikleriyle beraber geçtiğimiz birkaç yılda piyasa yoğunluğu arttı, Soundcloud ve internet rapçileri teker teker ünlü olmaya başladı ve yeni alt janralar türedi. Ortada bu kadar fazla genç ve yeni isim varken, hem rap müziğin evrildiği trap müzik ve hayat stilinden hem de Amerika Birleşik Devletleri’nde yaygın çete ve silah şiddetinden dolayı birçok kayıp olsa da, bazıları hayranlarını gerçekten derinden yaralayan türdendi. Peki kimisi şöhreti yeni yakalamış, kimisinin uzun süre kıymeti bilinmemiş veya kimisi sadece ölümüyle isim yapmış bu isimlerin ölümlerinden sonrası nasıl oldu? Kısa hayatlarında bıraktıkları mirasa kim nasıl sahip çıktı? Ölümlerinden sonra yakaladıkları ün ile geride kalanlar nasıl hareket etti?


Franz Kafka’nın hikayesinde Kafka ölmeden önce vasiyetinde tüm eserlerinin yakılmasını istese de bunu istediği dostu ölümünden sonra hiçbirini yakmayıp bir basımeviyle anlaşıp tüm eserlerini bastırıyor ve tüm dünya çapında bir üne ulaştırıyor kendisini. Acaba son yıllarda kaybettiğimiz rapçilerimizin arkada kalan dostları, ailesi veya müziğinde hak payı olan insanlar Franz Kafka’nın dostu kadar başarılı oldu mu? Verilebilecek en iyi örnek Mac Miller’ın Circles’ı.

Posthumous Albümler

2018’in Eylül ayında henüz son albümü Swimming’i çıkartalı bir ay olmuş ve tur planlarına bile başlamış Mac Miller’ı kaybettik. Swimming yapım sürecinde ve sonrasındaki süreçte Swimming’in devamı yapmak üzere üzerinde çalıştığı bir sonraki albümü Circles’ın yapımını ise, Swimming’te ve özellikle Circles’ta beraber çalıştığı müzisyen Jon Brion üstlendi. Yaklaşık bir buçuk yıllık bir süreçte oturup Mac Miller’ın tüm kayıtlarını dinleyen, üzerlerinden geçen, seçtiği kayıtları olabilecek en uygun altyapılarla Mac’le de ölmeden önce konuştukları şekilde eşleştiren Jon Brion ortaya çok iyi bir iş çıkarttı. Mac Miller’ın ölümünden sonra Swimming’in Grammy ödüllerinde en iyi rap albümü kategorisinde aday olması 2018’deki albümleri düşündüğümüzde sadece kendisini ve kariyerini anmak için yapılmış bir hareket diyebiliriz fakat eğer 2021’de Grammy’lerde Circles’ı görürsek bu tamamen beraber çalıştığı Mac’in mirasına gözü gibi bakan Jon Brion’un sayesindedir. Belki de bir daha bir Mac Miller albümü dinleyemeyeceğiz fakat dinlediğimiz son albümünün güzel ve duygu dolu bir albüm olması her zaman takdir edilecek.


Başarılılardan devam etmek gerekirse, aradığımız albüm çok uzakta değil. Bu ayın başında çıkmış Shoot for the Stars, Aim for the Moon, 2020’nin Şubat’ında kaybettiğimiz Pop Smoke’un hayattayken tamamlayamadığı albümü. Pop Smoke’un Drill’i tekrar ana akımda dirilttiği, listeleri, partileri kasıp kavurduğu ve piyasanın ağır başlarıyla çalışmaya kadar adını duyurduğu macerası yalnızca birkaç ay sürmüştü ve sadece 20 yaşındaydı. Bu kadar kısa zamanda bu kadar fazla kilometre taşına ulaşmış Pop Smoke’un ölümü sevenlerini derinden sarsmışken 50 Cent bir açıklama yaptı ve Pop Smoke’un albümünü yapımcılığını üstlenip tamamlayacağını müjdeledi. Shoot for the Stars, Aim for the Moon sonunda dinleyicilerine kavuştu ve öncelikle özenilmiş bir iş olduğunu söylemek gerekli. 50 Cent namına yakışanı yapıp kimseyi hayal kırıklığına uğratmamış. Pop Smoke yaşasaydı da buna yakın bir albüm alırdık dedirtmiş ve halihazırda albümde bulunan konuk sanatçılara kendisi de ekleme yaparken her şarkıda doğru şarkıya doğru insanı yerleştirmeyi başarmış. Hatta kendisi de Roddy Ricch’i davet ettiği The Woo’ya bir verse girmiş. The Woo’nun yaz ve aşk şarkısı havası albümün büyük bi kısmında ağır basmış, tıpkı Pop Smoke’un hayatını kaybetmeden önce yeni tarzlar deneyeceğini belirttiği gibi. Shoot for the Stars, Aim for the Moon ile Circles arasındaki en büyük fark ise şöyle: Pop Smoke albümünü tamamlamaya çok yakınken hayatını kaybediyor ve 50 Cent güzel son dokunuşlar yapıyor, Mac Miller’ın Circles’ı ise bitmeye çok uzak bir durumda Jon Brion’ın eline düşüyor ve Jon Brion Mac’in sesi hariç her şeyi baştan Mac’in istediği gibi inşa ediyor.

Posthumous Albümler


Posthumous albümlerde doğru yapılan şeyleri yazıp hataları yazmamak olmaz. 50 Cent son dokunuşları yapıp Pop Smoke’un mirasına saygısını eksik etmiyor, Jon Brion belki de hiç dinleyemeyeceğimiz bir Mac albümünü sıfırdan inşa edip Mac, ailesi ve tüm hayranlarına bir hediye veriyor. Peki 2018’de kaybettiğimiz XXXTENTACION’un mirasına ne oldu?
Soundcloud rapçilerinin üretim konusunda arılardan pek bir farklarının olmadığını çok iyi biliyoruz. Soundcloud akımından çıkan belki de en büyük isim olan -ki bunda en büyük faktör ölüm sonrası şöhret- XXXTENTACION da hayatını kaybederken geriye verseler ve nakaratlardan oluşan koca bir yayınlanmamış müzik koleksiyonu bırakmıştı ki Mac ve Pop Smoke’un geriye bıraktıklarına nazaran hayli hayli dolu bir koleksiyon.

Tek farkı şu ki maalesef bu birikmiş müzik yanlış insanların eline düştü. XXXTENTACION’un ölümünden sonra hak sahipleri kendisi adına iki adet albüm ve hayattayken çıkarttığı son albümü “?” için bir deluxe versiyon çıkarttı. Ölümünden birkaç ay sonra şirket ve ailenin paraya ihtiyacı olduğunu kanıtlar acelede ve özensizlikte çıkan SKINS, bu vokallerin gelişigüzel yerleştirildiği başarısız bir metal, rap, screamo füzyonuydu. Üstüne sanki başarılıymış gibi kötü bir Kanye West verseünü saymazsak solo albüm olarak sunuldu. En azından dinleyicinin kulağını kabartıp albümün değerini yükseltecek birkaç konuğa ihtiyacı vardı. Tipik bir dinleyiciye bir kereden fazla dinleme isteği uyandırmaması bir yana, en koyu hayranlarını bile yüzüstü bırakan bir posthumous albüm oldu.
Neredeyse tam bir yıl sonrasında 2019’un sonunda çıkan Bad Vibes Forever ise ölümünden sonra satışları ve ününü katlayarak arttırmış ve kendine büyük bir kitle kurmuş XXXTENTACION’un ismine ve mirasına kendi ailesi ve şirketi tarafından açık açık yapılmış bir saldırı ve sömürüydü. Bu kadar sert konuşmak gerekiyor çünkü ilk denemede müzik olarak başarısız olunmasına rağmen bir yıl sonra aynı kötülükte bir çıktı elde ediliyorsa, bu albümlerin yapımındaki tek kaygı para. Bad Vibes Forever, yolda birbirini görse selam vermeyi geç birbirlerine tekme tokat saldıracak altyapı ve vokallerin silah zoruyla bir araya gelmesinden oluşan bir albüm. Konuklar, altyapılar, kullanılan vokaller yani kısaca hiçbir şey rayında değil Bad Vibes Forever’da. “?” deluxe versiyona girmeye gerek bile yok çünkü mevcut şarkıların enstrümentalleri, birkaç remix ve düz ses kayıtları dışında hiçbir şey yok, birkaç stream ücreti için ölümünden sonra bu kadar büyümüş bir ismin mirasını kirletmeye değecek bir hareket değil.


Sonuç olarak bir posthumous albümden, özellikle ölümüyle şöhreti yakalamış veya olan ününü katlamış bir insanın posthumous albümünden beklenecek öncelikli tek bir şey var, ölüye saygı. Mac Miller ve Pop Smoke’un yapımcıları, şirketi ve aileleri bunu başardı. Biggie Smalls’un ölmeden önce zaten hazır olan Ready to Die’ına kimse satış kaygısıyla dokunmadı. Big L’in posthumous albümü The Big Picture hala kendisinin ismiyle birlikte yaşıyor. Fakat XXXTENTACION gibi isimlerin posthumous albümleri hayattayken veya ölümleriyle inşa ettikleri tüm güvenilirliği ve ismi zedeledi ve tek sebebi geriye bıraktıkları hazine değerindeki müzik birikimlerinin yanlış ellere, sanata saygısı olmayan insanlara düşmesi.