27 Haziran 2020

R.A. The Rugged Man Röportajı; "Amerika Bitti."

Neredeyse ilk gününden beri güzel bir haber alamadığımız 2020’nin ilk yarısında Amerikan rapinin en kendine özgü karakterlerinden R.A. The Rugged Man büyük ses getiren albümü “All My Heroes Are Dead”i yayınladı. Rugged Man ile albümünden başlayıp Amerika’nın geleceğine uzanan uzun bir söyleşi yaptık.

Necip Mahfuz: 2020’nin ilk yarısını yavaş yavaş tamamlarken bu yılın en çok ses getiren albümlerinden birini yayınladın. Tam harekete geçecekken Covid-19 karantinası başladı. Albüm turnesinde olman gereken bugünlerde neler yapıyorsun?

R.A: Açıkça söyleyeyim, koronavirüs boku dünyanın içine etti. Bütün işler paramparça oldu. İnsanlar paralar kaybettiler, aileleri için para kazanmaya çalışırken zorluklar yaşadılar. Karantina dönemi bütün dünyanın fişi çekildiği çok zorlu bir süreç. Umarım en kısa zamanda eski hayatlarımıza tekrar sahip olabiliriz.

Necip Mahfuz: Şu an benimle Berlin’den mi yoksa Amerika’dan mı konuşuyorsun?

RA: İki gün önce Amerika’ya geldim. Burada birkaç video çekeceğim. Korona sürecinden önce çektiğim ama karantina nedeniyle yayınlayamadığım birkaç video vardı. Bunlara yenileri eklenecek.

Necip Mahfuz: Peki, biraz albümden bahsedelim. Nasıl hazırladın “All My Heroes Are Dead”i?

RA: Ben çok sık albüm yapan birisi değilim. Albümlerimi hazırlarken de elimdeki şarkıların bana bir turne yaptıracak kalitede olduğundan emin olmaya çalışıyorum. Çünkü albümlerimi turne yapmak ve sahnede insanlarla bu şarkıları paylaşmak için yapıyorum. Hala konserlerimde insanların 90’ların ilk yarısında yazdığım şarkıları söylememi istemeleri de bunun bir kanıtı aslında. Yaptığım her albümde de bir öncekinden daha iyi şeyler sunmaya çalışıyorum. “Legends Never Die” çıktığında oldukça yüksek bir beğeni topladı ve insanlar bunun benim şaheserim olduğunu düşündüler. Bu da demekti ki “All My Heroes Are Dead”de parçalamam gereken bir çıta var. Son şarkıya kadar emin olmadan bu albümü yayınlayamazdım. Seni temin ederim, yapacak çok iş vardı. Ben aslında tek başına bir adamım. Kanye’ninki gibi büyük bir bütçem yok. Ben ve takım arkadaşım Chris Conway ile birlikte bütün süreci sırtlayıp albüme şeklini verdik.

Necip Mahfuz: Büyük bir iş başardığın su götürmez bir gerçek. Albümün track listini yayınladığında çevremdeki herkes “Ne yapmış bu herif böyle!” demişti. Bir hiphop ustası olarak albümde yaşayan en önemli hiphop ustalarını ağırlıyorsun.

Yaşadığım çevrede öğrencisi olarak çok şey öğrenebileceğim bir sürü usta vardı. Ev partilerine gidip onlardan çok şey öğrendim. Rakim Wyandanch’ta, EPMD Brentwood’da, Public Enemy Roosevelt’te, Biz Markie ise Harlem’deydi

RA: Beni bir usta olarak gördüğün için çok memnun oldum, teşekkür ederim ama ben kendimi ustanın öğrencisi olarak görüyorum. Yaşadığım çevrede öğrencisi olarak çok şey öğrenebileceğim bir sürü usta vardı. Ev partilerine gidip onlardan çok şey öğrendim. Rakim Wyandanch’ta, EPMD Brentwood’da, Public Enemy Roosevelt’te, Biz Markie ise Harlem’deydi. Bugünün gençleri televizyonda ya da internette Drake’i ya da Lil Wayne’i görüyor. Dolayısıyla ben kendimi çok şanslı addediyorum. Eğer beni bir usta olarak görüyorsan, böyle ustalaştığımı söyleyebilirim.

Necip Mahfuz: Ben herhangi bir beat için ya da bir BPM aralığı için “Bu Rugged Man stili” diyemiyorum. Bunu negatif anlamda alma lütfen. Seni hesaplanamaz bir MC olarak gördüğüm için bunu söylüyorum. Hemen her tarz beatin üzerinde seni görmek mümkün. Sen kendini ne yapacağı belli olmayan biri olarak görüyor musun?

RA: Öngörülemez birisi olmayı seviyorum. Jedi Mind Tricks stili beatlere defalarca okudum. Dinleyiciler de çok sevdiler. Kimilerinin aklına böyle kazınmış bile olabilirim. Ama tam bu düşünülmeye başlandığı zaman bir başka yöne doğru hareket etmek hoşuma gidiyor. Her zaman yeni şeyler denemekten mutluluk duyuyorum. Benden beklenilen yönün tersine gitmekten zevk alıyorum. Bunca deneyimin sonunda da her şeyden biraz biriktirme fırsatım oldu. Farklı beatler üzerinde farklı flowlar yaratabilen çok yönlü ve çeşitli bir MC olduğumu düşünüyorum.

Necip Mahfuz: Artık tüm müzisyenler albüm yapmak yerine single yayınlıyorlar ya da albümlerini üçerli dörderli paketler halinde yayınlıyorlar. Sen ilginç bir şekilde albüm yapmayı tercih ettin. Bunu da bir röportajında “Oldschool olmak bunu gerektirir” diyerek açıkladın. Bunu biraz açabilir miyiz?

RA: Belki de albüm yaparak hata yapmışımdır. Chris Webby bana albümümdeki tüm şarkıları tek tek yayınlamam gerektiğini söyledi. O da artık 30 yaşında, belki bir OG değil ama dünkü çocuk da değil. Onun söylediğine bakılırsa single single ilerlemek daha mantıklı. Tüm albümü bir anda yükleyip bir kez insanların karşısına çıkmaktansa yirmi kez karşılarına çıkmak dinleme sayılarını daha yukarı çekiyor. Ama bu yöntemin eksisi de şu: Bir yıl sonra kimse yaptığınız işi hatırlamıyor. Belki ileriki adımlarım için bu yöntemi düşünebilirim ama bu albüm için söz konusu değildi.

Necip Mahfuz: Her yaptığın işin bir öncekinden üstün olmasına dikkat ettiğini söylüyorsun. Buradan hareketle bir “never had a wack verse” rapçi olduğunu düşünüyor musun?

RA: Şarkılarımın altında bazen böyle yorumlar görüyorum. Bence şöyle demek daha uygun: Ciddiye aldığım hiçbir işte kötü verse yazmamışımdır. Ama bilirsin, bazen hiç çalışmak istemediğin bir aptalla çalışmak zorunda kalırsın. Bazen paraya ihtiyacın olduğu için çok ciddiye almadığın işler yaparsın. Onların arasında belki birkaç wack verse bulmak mümkün olabilir. Bir de bazen eski şarkılarına kötü remixler yapıyorlar. Eski bir acapellanı yeni bir beatin üzerine oturtuyor geri zekalının birisi. Ama doğru BPM’i bulamadığı için sen ritim tutturamayan birisi gibi gözüküyorsun.

Necip Mahfuz: Albümde 80’ler ve 90’lara dair birçok referans da var. Geçmişi özlüyor musun?

RA: Tabii ki çok özlüyorum. Benim dönemim o dönemdi ve o döneme ait her şeyin hastasıyım. O dönemin DJ’liği ve MC’liğini çok seviyorum. Ev partilerini çok seviyorum. Sokak modasını çok seviyorum. Dönemin korku filmlerini çok seviyorum. İfade özgürlüğü için ayaklanmış olmayı çok seviyorum. O dönemde sansüre karşı çok büyük bir isyan olmuştu. Katolik kilisesi ve devlet her şeyi sansürlemeye çalışıyordu. Bir filmde ‘bakire’ sözcüğünün geçmesi yasaktı, bunun için mücadele etmen gerekiyordu. Bu mücadeleyi verdiğimiz günleri tabii ki çok özlüyorum.

DJ’liği ve MC’liğini çok seviyorum. Ev partilerini çok seviyorum. Sokak modasını çok seviyorum. Dönemin korku filmlerini çok seviyorum. İfade özgürlüğü için ayaklanmış olmayı çok seviyorum.

Necip Mahfuz: O döneme referanslar veren “Golden Oldies” şarkısında Slug ile birlikte çalıştın. Sizi ilk kez bir arada görüyoruz. Geçtiğimiz yıl Berlin’de gerçekleşen Atmosphere konserinde seni gördüğümde ortak bir çalışma yapsanız neler olabileceğini düşünmüştüm. Bence çok güzel bir ikili oldunuz.

RA: Slug’ı yıllardır tanıyorum. Bana bir mesaj göndermişti ve ben de onun plak dükkanına gitmiştim. Orada gördüm ki kendisi harika bir insan ve gerçek bir kanka. Uzun zamandır beraber bir şeyler yapmayı planlıyorduk ama doğru zamanı, doğru şarkıyı, doğru altyapıyı bekledik. Aslında Slug’a ilk olarak “The Dangerous Three” için teklif götürmüştüm. Ama o bana Brother Ali’nin daha iyi bir seçim olacağını söylemişti. O zamanlar Brother Ali’yi tanımıyordum. Sayesinde Brother Ali gibi bir arkadaş edindim. Beraber çalışmak da bugüne kısmetmiş.

Necip Mahfuz: Sage Francis ile de çok iyi bir ikili olabileceğinizi düşünmüşümdür hep.

RA: Çok ilginç. Sage Fancis ismini yıllardır duyuyorum. Twitter’dan karşılıklı bir etkileşimimiz de oldu. Rhode Island’dan arkadaşım Passionate MC, Sage’in oranın en önemli isimlerinden birisi olduğunu söyledi. Ama bir şekilde Sage’i hiç dinleme fırsatım olmadı. Sanırım bir süre Sage Francis albümlerini dinlemem gerekiyor.

Necip Mahfuz: Şiddetle tavsiye ediyorum.

RA: Listeye ekledim.

Necip Mahfuz: İyi bir ikili olacağınızı düşünme sebebim ikinizin de harika hikaye anlatıcıları olmanız. Biraz bunun üzerine konuşmak isterim. Bu albümde de ‘Angelic Boy’ ve ‘Wondering’ gibi çok kuvvetli storytelling şarkılar yapmışsın. Bir hikaye yaratırken köşe taşların neler?

RA: Ben bir film fanatiğiyim. Hikaye anlatıcılığı üzerine çok çalıştım. Bütün ustaları izledim. Billy Wilder’ın yazıp çizdiklerine çok önem veririm. Önemli hikaye anlatıcılarının uyguladığı taktikleri şarkılarımda uygulamaya çalışıyorum. Çünkü iyi bir şarkının kurgusunun iyi bir filmden çok da bir farkı yoktur. Anlattığım hikayeyi ilginç hale getirecek detaylar bulmaya çalışıyorum. Temelde yaptığım şeyi hikayecilik ile hiphopı birbirine yaklaştırmaya çalışmak diye tanımlayabiliriz.

Necip Mahfuz: Albümdeki favori şarkılarımdan birisi “First Born”. Şarkıda baba oluşunu ve sende yarattığı değişimleri anlatıyorsun. Baba olduktan sonra ne kadar değiştin?

RA: Sadece ilk çocuğumun ardından değiştiğimi söylemem çok doğru olmaz. Herkes gibi yıllar içinde değişmeye devam ediyordum. Hayat bir deneyimler bütünü ve karşılaştığın her şey seni değiştiriyor. 20 yaşındayken 10 yaşındakinden daha fazla şey biliyorsun, 30’undayken de 20’lerinden… Şimdilerde 40’larımdayım, daha önce olduğum kibirli aptal heriften daha fazla şey biliyorum. Fakat söylemeliyim ki hala kibirli aptal herifin tekiyim.

Necip Mahfuz: Konuşmamızın başında Amerika’da olduğunu söylemiştin. Amerika’da ortaya çıkan ‘Black Lives Matters’ hareketi tüm dünyayı etkisi altına aldı. Amerika’nın geleceğini nasıl görüyorsun?

RA: Amerika bitti. Tamamen altüst oldu. Demokratlar her şeyin içine sıçtı. Trump’ın karşısına olup olabilecek en boktan alternatif olan Hillary’i koydular. Her şey bilerek oldu. Basına Trump’ın kazanamayacağına dair kampanya yapmaları için milyarlarca dolar hibe ettiler. Sonuçlar açıklanana kadar herkes Trump’ın kaybedeceğine emindi. Trump’ı, Hillary’i insanların gözünde antipatik bir konuma getirecek derecede ciddiye almadılar. Şimdi de bize aynı bokun laciverdi olan Joe Biden’ı öneriyorlar. Trump’ın tekrar kazandığını göreceğiz. İki partili sistem sana bunu dayatıyor. İki geri zekalı arasında bir seçim yapacağız. Bizler bu geminin yolcuları değiliz. Amerika bitti.

Necip Mahfuz: Peki, hala ‘Wahre Liebe’de dediğin gibi “Fick die amerikanischer Polizei” noktasında mısın?

RA: Hem de tüm kalbimle. Sikeyim ırkçı Amerikan polisini. Amerikan polis teşkilatı mide bulandırıcı ırkçı bir kurum.

Necip Mahfuz: Röportajın sonuna gelirken kısa da olsa Berlin’deki yaşantından bahsetmek istiyorum.

RA: Çocuklarımın annesinden ayrılıp Amerika’ya döndüm. Şu an nerede yaşayacağım bilemiyorum. Hayatımda bazı şeyler değişiyor.

Necip Mahfuz: Bir başka dönüm noktası, ha?

RA: Aynen öyle. Belki bir tropik adada insanlardan uzakta yaşarım.

Necip Mahfuz: Eğer bir yer arıyorsan İstanbul’u önerebilirim. (Gülüşmeler)

RA: Yeterince tropik bölgeniz var mı?

Necip Mahfuz: Tropik bölge bulmak mümkün değil ama Boğaz var. İnsana on dakikada kıta değiştirme şansı tanıyor.

RA: Güzel fikir. Romanya’da bir şato almak da alternatiflerim arasında.

Necip Mahfuz: Gerçekten mi?

RA: Şaka yapmıyorum. Romanya’da bir konser vermiştim. Satın alabileceğim devasa bir şato gördüm. Tek kötü özelliği havaalanından uzak olması. Eğer çocuklarımın ulaşımını sağlayabilirsem süper bir fikirmiş gibi geliyor. Acaba arabayla Romanya’dan Berlin kaç gün sürüyordur?

Necip Mahfuz: Sanırım bir gün sürüyor.

RA: Galiba şatoyu alacağım. (Gülüşmeler)

Necip Mahfuz: Çocukların için çok ilginç olacak. (Gülüşmeler) Bu güzel sohbet için teşekkür ederim. Tekrar görüşmek üzere.

RA: Ben teşekkür ederim. İstanbul’a sevgiler.