23 Aralık 2019

BİR YERDEN BAŞLAMALI : ALMANCA RAP 2019

Türkiye’de Rap müziğin başladığı andan İtibaren “Almancı” Türkler ile yapılan kültür alışverişi, “Cartel” gibi projeleri ortaya çıkardı ve bir yandan da Alman Rapini Türk dinleyicisi için oldukça yakın kıldı. Örneğin Capital Bra, Summer Cem, Eko Fresh, Kool Savas Türkiye’de Rap dinleyicileri arasında bilinen isimler.

Fakat Alman Rapinin bir çok sentezi Türkiye’ye ulaşamıyor, Piyasa itibariyle oldukça çatallı bir halde olan Alman Rapi, dinleyicinin ya gözünün korkmasına ya da Mainstream isimlerle yetinmesine yol açıyor. Bu yazıyla beraber bunu bir nebze kıracağıma inanıyorum. Özellikle 2019 ağırlıklı çalışmalara yer vermiş olmama karşın arada “Klasik” denen parçaları da bulabilirsiniz.

image

Yılın Çıkışı : Juju – Bling Bling.

Daha önceleri 2015’te Said ile çıkardığı “Berliner Schnauze” ve Nura ile olan “SXTN” grubu dışında tanınmayan JUJU, resmi çıkışını tam anlamıyla “efsanevi” yaptı 🔥. 12 şarkılık Bling Bling içinden Vermissen gibi bir Mainstream hiti, Bling Bling – Coco Chanel – Hardcore High gibi Rap hitleri çıkardı. Prodüktör koltuğunda sadece Krutsch otururken 12 Parçanın sadece 2’si Düet. Albümde sivrilen kısımlar Almanca Rapte görmediğimiz yumuşak fonetik, kusursuza yakın Flowdu. Özellikle Bling Bling ve Albümün İntrosu bu öne çıkışların kolayca seçilebileceği şarkılar. Negatif olarak bir görüşüm ise JUJU’nun tarzının tekrara düşmeye yatkınlığı, Bling Bling gerçekten klasikleşebilecek bir Debut albümü iken 2. bir Bling Bling ne kadar başarılı olabilir tartışılır.

image

Geri Döndüler : GENETIKK – OUTTATHISWORLD.

2010 Yılında “Foetus” isimli Internet EP’si ile çıkış yapan Karuzo ve Sikk Duosu “GENETIKK” Alman Rapinde kelime oyunları ve liriğe en önem veren ekiplerden birisi. “FUKK GENETIKK”, “D.N.A 2”, “Y.A.L.A” gibi oldukça başarılı albümlere sahipler. Özellikle 2018 çıkışlı “Y.A.L.A” neredeyse tamamiyle Lirik ve anlatı üzerine kurulmuş bir albümdü, “WAKE UP”, “MAGIC”, “MARLANE” gibi “derdi olan” bir omurgaya sahip albümden sonra OUTTATHISWORLD tekrar Lirikal ağırlığı ile kulaklarımıza düştü. “MASTERS VOM MARS” // “CHOP $uEY” parçalarını kaçırmayın ✅

image

BRA DURMUYOR : Samra & Capital Bra – Berlin lebt 2

“Uzun bir süredir Capital BRA’yı duyamıyorduk” dememiz imkansız resmen, çünkü adam 2016’dan bu yana tam 50 Tekli çıkardı. Bu yıl ilki de gayet başarılı olan “Berlin Lebt”in devamı geldi, bu sefer Samra ile ortak çıkan albüm içerisinden oldukça başarılı parçalar çıkardı ve Bra’nın müthiş performansını devam ettirdi, “Berlin lebt wie nie zuvor” // “Tilidin” // “110” gayet kaliteli çalışmalardı. Fakat Klasik bir Capital BRA müziği olarak dinlerken yaratıcı kelimeler, şaşırtıcı verse’ler beklememeniz gerekiyor❗. Ayrıca “Huracan” ve “Satellit” parçalarında denediği farklı Flowlar dışında BRA’nın müziğinde bir değişiklik yok, geri kalan 50 teklinin hemen hemen aynı vokallere yeni verse’ler yazılmış hissi veriyor. Samra’ya ise burada ayrı bir parantez açmak lazım, Vokal kullanımı ve verse’leri beni en az Capital Bra kadar kendine çekti.

image

KARATE ANDi – ASAP KOTTI

En son 2016’da “TURBO” albümünü veren Karate, 2016’dan sonrasını albümlere konuk olarak geçirmişti. ASAP KOTTI ile TRAP altyapılara daha fazla ağırlık vermesine rağmen gayet başarılı bir albüm olmuş. Özellikle “ASAP KOTTI” // “Kneipenterrorismus” // “Zerre” albümde benim adıma öne çıkan parçalardı. Kullandığı vokal ve Flow itibariyle yeni yeni Almanca Rap dinleyenlerin hoşuna gidebilecek bir isim Karate. 2016 çıkışlı “TURBO” albümünden “Eckkneipenhustler” // “Eisen” // “Gott sieht Alles”” parçaları da mutlaka dinlenmeli 👍

image

İlla BoomBap : VANDALISMUS – Freunde lügen nicht

“Dostlar Yalan Söylemez.” Almanca ve Boom Bap. Hem albüm ismi hem de bu küçük tanım aslında bir çok şey anlatıyor, alaycı lirikler ve klasik Boom Bap Flowu, arayanlarını tatmin edecektir, “Uzi Walker Daniel” “Du liest die falschen Bücher“ ve „Boss der neuen Welt“ parçaları albümde benim adıma en çok öne çıkanlardı, zekice kurgulanmış lirikler, battlerap ruhu ve Boombap. “Freunde Lügen Nicht” Boom Bap sevenlerin kaçırmaması gereken bir çalışma.

image

Sakin – Güzel – Tertemiz : Max Herre – ATHEN

Kariyerinin 10. yılını geride bırakan Herre aslında bir Yunan göçmeni, gençlik yıllarında bol bol gittiği Yunanistan aklında hoş bir hatıra defteri olarak kalmışken, babası 80’lerde çektiği ve albümün halihazırda kapağı olan fotoğrafı Herre’ye gösteriyor, Konsept aslında tam o noktada başlamış bile. Herre’nin tarzı Türkiye’den Kayra’y benzetilebilir, Yer yer spokenword’e kaysa bile bol Hikaye anlatımlı müziği bu albümün en belirgin özelliği. Başarısız bir Aşk Hikayesi ve Karakterin kendi iç dünyası ile olan çatışması, baştan sona sakin, huzur peşinde bir şekilde anlatılıyor. Max Herre’nin ATHEN’i Alman Rapinde olduğuna şaşıracağınız tarzda bir çalışma.

Son Söz:

Umarım listedeki albümler Alman Piyasasına girmenizi – sevmenizi kolaylaştırır. Latin-Afro tarzındaki çalışmaları -özellikle almanca- pek beğenemediğim için yer vermedim. 

Ayrıca buradaki tüm çalışmaları ve daha fazlasını Her Çarşamba günü güncellediğim “Das Ist Deutschrap” Playlistimde bulabilirsin. Playlist şurada.

image

11 Aralık 2019

Yeni Dönem, Yeni Türkçe Rap (Şiirbaz Röportajı)

2016 yılından bu yana değişmekte olan Türkçe Rap, sonunda maddi karşılık bulabilmesine karşın yeni sanatçılar için gereğinden fazla kompleks, problemli ve soru işaretleri barındıran bir hale geldi. Bu kompleks halin yeni sanatçıları etkilediği, gözünü korkuttuğu bu “Yeni” Türkçe Rap içerisinde, yeni sanatçılar ve prodüktörlere bir fikir olması adına yeni bir Sohbet serisi başlatmanın iyi bir fikir olduğuna kanaat getirdim. Bu başlıkta ilk yazıya gelin Şiirbaz ile başlayalım, o ne düşünüyor ? neler yapılabilir ? 

Cenk : Türkiye’de “Rap Müzik Sokağı Anlatmalıdır” diye, kalıplaşmış ve “sığ” bir düşünce yapısı var. Sığ diyorum çünkü ortada bir “sokak” tanımı yok, burada sokak denen şey “Politik Erk’e Muhalefet” mi yoksa “Sosyal Eşitsizlik” mi? Bunun adına hiçbir şey konuşulmuyor. Ya da belki de sadece “Sokakta Kullanılan Dil ile yapılan Hikaye Anlatımı” mı ? Türkçe Rap’in modern dinleyici kitlesi bu üç düşünce arasında bol bol gel git yaşıyor. “Sokakta Kullanılan Dil” içerisinde kullanılan “Motor gibi Manita”yı şarkıda duyduğunda tepki gösteriyor, “Sosyal Eşitsizlik” üzerine bir parça dinlediğinde “Rap sadece bu değil, eğlence de lazım” diyor, “Muhalif” bir parça dinlediğinde Siyasi görüşü ile eleştiriyor. Bu noktada bu tabir bana yanlış ve boşlukta geliyor.

Şiirbaz : “Sokak” kavramının; Amerika’daki kökenlerinden,bizim topraklara maalesef pek yüzeysel translate edilmiş kavramlardan biri olduğunu düşünüyorum(freestyle ve daha sayısız hiphop kavramı gibi) Bu kültürün mental temeli atan Afrika Bambaata,Grandmaster Flash,Run DMC, Krs One,Rakim gibi zihinlerin “sokak’‘ı hangi kavramda kullandıklarına dikkat eden genç ve meraklı arkadaşlar görecekler ki; bu insanların ’’sokak’’ı çok daha derin bir entelektüel birikimi işaret eden bir ’’gerçeklik ve bununla mücadele etmeni sağlayacak bilgi” çemberi. Bi bakıma “madem okula gidemiyorsun,sokakta olmak zorundasın; işte burada mücadele etmen için gerekenler” denilmek istendi Hiphop’ın üstüne inşa edildiği topluma(bkz;Biggie Smalls – Ten Crack Commandments) Bizdeyse bu sanırım “okula gitme” falana indirgendi,üzücü bir kayıp. “Street intellectual” kavramını diğer nesillere daha iyi aktarmalı. zira tek başına “street” de hiphop değil, tek başına “intellectual” da.

Cenk: Bu kafa karışıklığı, yeni başlayan insanlarda da bir zorluk yaratıyor olabilir. Sence bu yeni şekle bürünen piyasada yeni MC ve Prodüktörler ne tarz zorluklarla karşılaşabilir ?

Şiirbaz : Bence şu an en zor parkurdan geçenler “lirisist” olma çabasındaki çocuklar. Bu memlekette “bişeyler söylemek” ama öyle kenarından-köşesinden degil,gerçekten bi lirisiste yakışır şekilde birini ciğerinden yakalayarak bişeyler söylemek daima diğerlerinden daha dik bi yokuş. Kendine has olmak; eskisine nazaran daha zor,fakat içinde bulunduğumuz dönemde bunun bi kıymeti var mı,pek emin değilim; sanırım bunu benim gibi eski kafalı rapçiler takdir ediyo. Bir de en tehlikelisi olan “illüzyon imaj” var ki; bu en karanlık olanı. Ne zaman bu işi yapmaya hevesli bi gençle karşılaşsam; sorduğu ilk soru daima “abi ne kadar kazanıyosunuz?” oluyor… Bu çocuklar henüz lise çağında ve sevdikleri rapçilerin instagramında gezinirken altın kolyeler,pahalı arabalar görüyolar. Tabi ki senin-benim gibi yaşlı kurtlar bunun bir “imaj” olduğunu biliyoruz,fakat genç zihinler henüz bunu kavrayamıyorlar ve hayatlarını “aa,adam iki şarkı yaptı zengin oldu,ben de olurum; siktir et dersi falan” gibi bir yanılsama üzerine kuruyorlar. E tabi hiçbişey gerçeğin tokadı kadar can yakmıyor sonra. Bu çocuklara Türkiye’de bu işten karnını doyurmanın(özellikle kendin kalarak,onurlu bi duruşla) ne denli imkansıza yakın olduğunu söyleyince de hayal kırıklığına uğruyorlar. Sevdikleri rapçiler “imaj’’larını bozmamak için asla bunu söylemeyecekler ama; ben burdan genç arkadaşlarıma apaçık(kendini beğenmiş bla bla olmak pahasına) söylemek isterim; yok öyle bi pasta. Varsa en fazla 10-20 kişiyi gerçekten doyurur. Çok çalışman gerekecek.

Cenk: Hadi bu soruyu biraz daha genele taşıyalım, “yeni bir” isim değil, yola başlayalı zaman geçmiş. Artık bir “MC” diyebileceğimiz biri için aşılması gereken en büyük hendek nedir ?

Şiirbaz:  Dünya’nın daha özgür memleketlerinde cevabım ’’müzik formülü ekseninde kendini gerçekleştirmek” olurdu,fakat Türkiye’de “baskıya rağmen bişeyler söyleyebilmek” demeliyim sanırım. Buradaki “rap dinleyici’’sinin öyle garip bir ikiyüzlülüğü vardır gençler. Şu ’’artıg rep hep popüler yeaaa,pırotest rap yapan galmadı” diye tweet atan abileriniz var ya? Onların hayatı ağzını açan rapçilere “törörüst,vatan hayini” demekle geçti,emin olun. Hiç yüklemeyin öyle yükleri kendinize. Biz yandık,siz yanmayın; Allah aşkına:)

Cenk: Yeni isimlerin birey olarak hareketten ziyade, Tayfa –Crew- Mantığı ile hareket ettiğini gözlemliyorum bir süredir. Ancak bu Tayfa mantığı Türkiye’de hala çabuk bozulan, suni bir noktada. Sence ileride bu Mantığın Türkiye’de oturması Rap Müzik için Pozitif bir gelişme mi yoksa bir engel mi olur ?

Şiirbaz : Eğer bu “kamplaşma’’ya değil,daha çok işbirliğine yol açarsa; şüphesiz biz icra edenlerin mental olarak daha gürültü-patırtıdan uzak olması ve ’’sağlıklı rekabet’’le gelişmesi adına hoş bi adım olur diye düşünüyorum. Maalesef yaşadığımız coğrafyada ’’rekabet” daima “haset” ve benzeri şeylerle karıştırılıyor. Ben daha “demir,demiri döver’’ci bi elemanım. Özellikle ’’dost” olduğum insanlara,parça yaparken “mahvedicem olum seni” vs.lerle sataşmayı pek severim:) Bunu zehirli duygularla yaşamadıkça; eninde sonunda yapacağı tek şey,sürekli potansiyelimizin daha uç noktalarını ortaya çıkartmak olacağına inanıyorum.

Cenk: 2010’a doğru bir bakış atalım, 2010 dönemi ve 2016 sonrası dönem arasında Müziği icra etme açısından nasıl farklar görüyorsun ?

Şiirbaz: Teknik olarak bişeylere ulaşmak,ögrenmek,edinmek çok daha kolay. Fakat aynı sebepten dolayı “bir fark yaratmak” da öyle. Bu çocuklar beat yapmayı,rap yazmayı,mix yapmayı aynı kaynaklardan ögreniyolar… Biz biraz daha “kurcalayarak bul” nesliyiz,bilirsin. Zaten bu yüzden çok farklı soundlar üretmiş olduğumuzu düşünüyorum. Konu “müzik” olduğunda “mixin ille de şöyle olmalı,ille de şu drumları kullanmalısın” falan gibi tatavalara kanmayın gençler! Kendinizi gerçekleştirin,önemli olan bu.

Cenk: 2016 sonrası dönemde oldukça yaygınlaşan “Eğlence Odaklı Rap Müzik” soundu sence Türkiye’de kalıcı olabilir mi ? yoksa bir akım mı ?

Şiirbaz:  Neden olmasın? Bence her şey hakkında “kalıcı” bişeyler yazılabilir. Bi gece kulübünde gördüğün güzel bi kadınla sevişmek istemek hakkında da şüphesiz. Önemli olan bunu “salla,çalkala’’yla değil de,içine daha çok zeka katarak yapmak. Eş,dostla sohbette de hep bunu diyorum; şu masadaki çay bardağıyla ilgili iyi bi 16’lık yazabilirim. Mevzu konudan çok konuyu ne denli zekice,sanatçı penceresinden ve kendine has ifade edebildiğin.

Cenk : Türkiye’de dinleyici kitlesi bu “Eğlence Odaklı Rap Müzik” duruşuna korkunç bir direniş halinde, Rap dinleyicisinin bu denli “Muhafazakar” oluşu, yani 2010 öncesi sounda sadık kalma isteğinin temelinde sence ne yatıyor ? 

Şiirbaz : Bu coğrafya insanlarındaki dindirilemez ’’geçmişe özlem” sanırım. İtiraf etmeliyim; bu, benim de aşamadığım lanetli bir tutku:) Seviyoruz nostaljiyi. Geçmişi hatırlamanın en yanıltıcı kısmı; onu daima öznel bir “güzel” yanıyla anışımız. Annemizden yediğimiz dayağı hatırlarken bile gülümseyişimizin başka bi açıklaması olamaz sanırım. 90’larda doğmuş,hayatın o “analog” döneminde şekillenmiş ve bu “dijital” çağa ayak uydurmak zorunda olan bir nesil olarak biraz kafası kırığız zaten.

Cenk:  Piyasada ilerleyen MC’ler arasında bir şirketle beraber değil, kendi yolunda yürüyen ender isimlerden birisin, sence bu günümüz piyasası için optimal yol mu yoksa müziğini daha fazla insana ulaştırmak için ekstra bir çaban olacak mı ?

Şiirbaz : Müziğimi kimseye ulaştırmak gibi bi çabam yok. Çoğu başka arkadaşın bunu bir “savunma mekanizması” olarak kullandığının farkındayım ama,benim gerçekten umurumda değil. Ünlü olmak,alkışlanmak bla bla. Mizacım değil,öyle bi eleman değilim. Çok seviyorum fiziksel dünyada her anlamda “sıradan” ve “önemsiz” olmayı. Hatta önemsiz olmanın, özgür olmakla paralel bir ilişkisi oluşu konusunda bir hipotezim var. Şirketlere gelince; şu an bana “istediğini yaz delikanlı,biz yayınlarız” diyecek kadar mert bi şirket ortada yok. Şirketlerle çalışan arkadaşlarıma bakınca üzülmüyor değilim… İmzalattıkları şartlar utanç verici,köleleştirici. Ha,ciğerden hiphop seven bi şirket çıkıp “al sana bütçe,zerre karışmıyoruz işine” derse seve seve. 21. yüzyılda “ifade özgürlüğü” demek “finansal bağımsızlık” demek. Şu an şirketlerin rapçilerle imzaladıkları anlaşmalar “bu albümlük karnını doyur,diğer albümde yine kapımıza gel.” matematiğiyle ilerlemekte. E haliyle senin albümüne para veren “eski müteahhit” yapımcı gelip “şunu giy,bunu deme” dediğinde “sanane len” diyemiyorsun. önce para veren,sonra emir verir. Hiç bişey bedava değil. İfade özgürlüğü benim gözümde daima bir lirisistin “namus’’udur. Ben,ifade özgürlüğümden taviz vermektense 8-6 fabrikada çalışıp,haftasonları müzik yapmaya razıyım. Şirketle çalışan kimseyi yargılamıyorum,haddim degil. Herkesin kendince ihtiyaçları,asla vakıf olamayacağımız yaşam şartları var. Her kuruşu helalleridir,alın terleridir. Ama ben kendim olanı inşa etmek istiyorum. Sadece koltukta oturan birinin,hayatı boyunca benim ürettiğim şeyden,benden misli misli fazla kazanması; konu müzik olunca benim zoruma gidiyo. Ben ’’yalnızca bu albümlük karın doyurmak” istemiyorum. Ben fikri ve söylemi hür bi lirisist olarak yaşamak,ölmek istiyorum. “mucizevi ve özgürlükçü bir şirket” kapımı çalarsa bakılır mı? bakılır.

Cenk : Peki, Az önceki “Tek Başınalık” üzerinden devam edeyim;  Türkiye’de Label olayının oturmasının senin bakış açından pozitif ve negatif yanları neler ?

Şiirbaz : Pozitif yanları kesinlikle daima yanında olduğum ve olabildiğince insanları bu yönde motive ettiğim “sanatçı merkezli endüstrileşme” yolu. Bunun nedeni de apaçık şu; artık bu müzik “para” ediyor ve eninde sonunda birileri bu pastayı yiyecek. O halde neden gerçekten bu kültürün içinden ve neyin ne olduğunu bilen birileri yemesin? Zira diğer seçenek 100 yıl boyunca pop yapımcılığı yapmış ruhsuz Unkapanı artıkları. Kan,ter ve gözyaşıyla yarattığımız şeyin; doğru ellerde ilerlediğine emin olmak zorundayız. Aksi halde tüm bu mücadele fena halde bok yoluna gidecek. Negatif yanını görmedim ya açıkçası. Özgürlüğün karanlık yanlarından korkmamak lazım. Biraz acemiyiz tabi bu konularda, ama öğreneceğiz kendi kendimize yetmeyi. Akbabaların payı gittikçe azalacak.

Cenk : Haydi o zaman son soru, Geleceğe dönük “mutlaka yapacağım” dediğin bir müzik hayalin var mı ? Varsa sence bu hayalin önündeki engeller veya imkanlar neler ?

Şiirbaz : “Mutlaka yapacağım” dediğim tek şey sürekli iyi bi lirisist olmak:) Bu sıralar Jadakiss’in “ME” parçasını dinliyorum ağzım kulaklarımda. Kırkıma da gelsem parçamda “never had a wack verse” demek istiyorum göğsümü gere gere:) Ben 17’imde mikrofon başına geçtiğimde aklımdaki tek soru “lan acaba hayk,şehinşah,saian,kayra benim rapimi takdir edicek mi?” idi ve Hiphop’a çok şükür kalemine özenerek büyüdüğüm daha bir sürü isimle tanıştım,onların sevgisine,saygısına mazhar oldum. E bir de ufaktan OG oluyoruz artık:) ki çok hoşuma gidiyor bu durum. Arada bir gözlerinde çok umut gördügüm genç insanlarla karşılaşıyoruz sokakta,kulislerde vs. işte Baneva’sıdır,Ohash’ıdır,Şam’ıdır. Hepsi sağolsun çok alçakgönüllü çok saygılı davranıyorlar ki bu genç insanlar benden çok daha ünlü. Sanırım bu insanlara ilham vermiş olmak; bi lirisist olarak milyonlarca albüm satmaktan daha kıymetli bi kıstas benim için. Tıpkı Kayra’nın “bişeyler yapalım” deyişinin verdiği gurur gibi… Başarı,sanıldığının aksine öznel bi kavramdır. Senin başarın rakamlar,kolyeler vs. ise saygı duyarım,benim başarım bu. Ölene dek bu genç insanların,hayran olarak büyüdügüm abilerimin,ablalarımın dinleyip gurur duydugu çok hiphop şeyler yapmaya çalışıcam. bu hayalin önündeki tek engel “finansal bağımsızlık” meselesi. onu aşmam gereken bi dönemdeyim. halledicez.Vaktin için teşekkür ederim,hiphop kal. daha sık podcast yap.

Şiirbaz’a asıl ben bu sohbeti gerçekleştirme fırsatı verdiği için Teşekkür ederim, Kulaklık Müziği 9’u beklerken, Şiir’in dünyasını ve bir MC’nin perspektifinden yeni Türkçe Rap’in nasıl gördüğünü anlamak adına güzel bir sohbetti. Umarım okuyucular için de keyifli bir okuma olmuştur.

Şiir’i takip etmek için : Twitter | Spotify

3 Aralık 2019

Eko Fresh - Kool Savas “Alman Rüyası”

 90’ların sonunda Alman Rapinin “Rüya Takımı” olarak görülen Kool Savas ve Eko Fresh Beef’inde neler yaşandı ?

               Bir zamanlar rüya ikili olan Eko ve Kool, bir anda düşman olarak Alman Rap Tarihine geçtiler, bir çoğuna göre Alman Rapinin en sert ve sağlam beefi olan bu beef nasıl başladı ?

               2001 Yılında, Eko “Royal
Bunker” şirketi ile kontratlıydı, Melbeatz ile beraber çıkış albümü “Jetzt kommen wir auf die Sachen”’ı Royal Bunker etiketi ile çıkardı, bir yıl sonra ise Kool Savas’ın şirketi “Optics” ile anlaştı, Kool ile iki çalışma yayınladılar ve 2003 yılında Eko Optik’i bir anda terk ettiğini duyurdu.  Onun açısından sebep oldukça kişiseldi, “Kool Savas diğer MC’lerin gelişimini kasıtlı olarak engelliyor, hep kendini ön planda tutuyor” diyordu, Kool Savas ise “Eko Paragöz, Sadakatsiz Biri” idi. Eko ayrılıktan çok kısa bir süre sonra SONY BMG ile büyük bir kontrat imzaladı ve ““ich bin jung und brauche das geld” (Ben gencim ve paraya ihtiyacım var) parçasını yayınladı, o sırada da Hala Optik üyesi olan Valezka ile çalışmaya devam etti,  Valezka’nın bu tutumu Savas’a göre ihanetti ve onu sinirlendiren büyük olaylardan biri oldu. Valezka ve Eko o dönem bir toplama albüm yayınladılar ve dinleyicilerden olumlu dönüşler aldılar.

               Eko 2004 yılında “Die Abrechnung” “Fatura” isimli bir parça çıkardı, bu parçada Bushido, Sido, MC Rene gibi büyük isimlere taş atıyor olsa da Kool Savas’a edilen laflar en çok ses getirenlerdi. “Kıskançtın, İhanet Ettin, Kendini Sürü Lideri Sandın.”

image

“Das Urteil.”

Kool Savas tüm bu olayları ihanet olarak görüyor ve hazırlanıyordu. Eko’ya, 14 Mart 2004’te cevap geldi. Sony Çatısı altında “German Dream Entertainment” labelını kuran Eko için işler oldukça yolundayken, kariyerine hiç beklemediği sertlikte bir diss gelmişti.

               “Alman Rüyası senin için artık bir kabus”

               Savas “Das Urteil” isimli 5.5 dakikalık parçasıyla Alman Rapinde bir tarih yazıyor ve Yapılacak dissler için en üst çıtayı belirliyordu;                “En büyük hayranımdın, Eko Değil                Hala “Ekrem Bora” idin, Seksi Kaneke. Rapstar değil              

 Seni Berlin’e ben götürdüm, iyi
beatlerle buluşturdum                

Ayakkabı satmaktan kurtuldun,
gerçek bir rapçi oldun”

               5.5
Dakikalık bu “Eko Fresh’in Kabusu” bir çok insanın MTV’nin başına kurulma sebebiydi, insanlar MTV TRL’de bu klibi izlemek için beklerdi.

               Savas’ın
bu diss’i sadece bir cevap olmaktan ziyade bir Deprem etkisi yarattı, birbiri
ardına gelen Dissler, tartışmalar ve doğal olarak korkunç bir medya etkisi ile 2000’lerin başındaki en büyük Alman Rap Olayıydı. Savas Eko’nun “Die Abrechnung” dissindeki laflarına cevap vermekle kalmıyor, olayı çok daha ileri taşıyordu;

               “Sana söz verdim, Benim Sözleşmem, Senin
Sözleşmen.

               Bir
ay sonra bir baktım, Var BMG ile sözleşmen.                            

               Her şeyin olsun istedin, hem de
hemen istedin

               Çünkü aptalsın, gençsin ve
paraya ihtiyacın var”**

Eko’nun “ich bin jung und brauche das geld” parçasına
atıflar. O dönem Eko’nun Pop Şarkıcısı Yvonne Catterfeld için yazdığı “Du hast mein Herz gebrochen” parçası da Eko’nun Rapçi imajını zedeliyordu, Savas bu fırsatı da kaçırmadı;

               “Pop dünyasına daldın

               Dieter Bohlen’in penisini ağzına
alan bir Rapçi ha?*

               Ödülünü alabildin mi ?

               Kendini kaybettin, ne hale
geldin

               L.O.V.E albümünü yaptın, Hip-Hop’un
dışına attın kendini, kafayı yedin.”

Dieter Bohlen “Du hast mein Herz gebrochen” parçasında Eko
ile çalışan ünlü “pop”çulardan biriydi. “L.O.V.E” ise Eko’nun o dönemki kız
arkadaşı Valezka ile yaptığı Pop & Rap albümüydü. J Yazı başında verilen bilgiler şimdi biraz anlam kazanıyor değil mi? Kool hiç birini unutmadı, sadece zamanını bekledi.

image

               Eko
L.O.V.E albümü sonrası Yeraltındaki saygınlığını zaten kaybediyordu, bu diss ile beraber en büyük darbeyi yedi ve “Wack” olarak anılmaya başladı. Zira Urteil sadece başarılı bir diss değil, aynı zamanda başarılı bir Storytelling parçasıydı, 5 dakika boyunca Aralarındaki husumeti bol Punchline içeren şekilde anlatıyordu.            

               O dönem “187 Strassenbande” “KMN Gang” gibi Rap Grup-Çeteleri yoktu. Fakat olsaydı olayların bir “Amerikan Beef”i haline geleceği kesin galiba. Ancak yıllar sonra Backspin’e katılan Kool Savas şaşırtıcı bir şekilde şunları söylüyordu :

               “Benim için Beef bitti, ben Eko’yu
her zaman küçük kardeşim olarak gördüm, onun için üzüldüm. Bana yaptıkları için
sinirlendim, onun beni ağabeyi olarak görmemesi kalbimi kırdı ve Açık
söyleyeyim Diss’in bu kadar ilgi çekmesi de şaşırttı. Her ay “MTV Gold”
listesindeydim, TRL’i ne zaman açsam ben vardım. Kariyerimi değiştirdi
diyebilir miyim ? Evet. Fakat Eko’ya karşı negatif duygularım yok, keşke
olmasaydı diyebiliyorum sadece.”

Kaynaklar

Watson.de
|Vor 14 Jahren: Wie Kool Savas Eko Fresh zerlegte und eine neue Deutschrap-Ära
prägte

Kool
Savas über den Beef mit Eko: “Ich habe angefangen, mir für alles Schlechte was
dem passiert ist, die Schuld zu geben!”

Backspin | Die Marke
Kool Savas – Im Gespräch mit Niko BACKSPIN #RBF2019

1 Aralık 2019

Enteresanlıklar : Ice Cube vs Cypress Hill Beefi

               Hip-Hop tarihinde bir çok kaliteli anlaşmazlığa, dissleşmeye, Beef’e tanıklık ettik. NWA vs Eazy E, Jay-Z vs Nas gibi. Ancak benim öğrendiğim zamanlarda en çok şaşırdıklarımdan biri Ice Cube vs Cypress Hill oldu.

           Ice Cube vs Cypress Hill, Peki Ama Nasıl ?

               Aslında Ice Cube ile Cypress tayfasının arası gayet iyiydi. Aynı stüdyolarda kayıt alan beraber zaman geçirecek kadar samimi olmalarına karşın, Ice Cube Cypress Hill’in yayınlanmamış bir parçasındaki nakaratı aynen alıp kullanmasıyla işler karıştı. Cypress Hill’in “Throw ya Set In Air” parçasının nakaratı, Ice Cube – Friday parçasındaydı artık.

               İlk önce bir Hip-Hop beef’i olarak başladı tüm bu olaylar, karşılıklı disslerden bazıları şunlardı:

               Cypress Hill – Ice Cube Killa

               Ice Cube – King of the Hill

               Cypress Hill – No Rest for The Wicked

               Fakat ardından “Solo” isimli kardeşimiz, arabası ile giden Ice Cube’ü kırmızı ışıkta yakaladı, arabadan indirdi ve dövdü. Boynundaki “Westside Connection” (Cube’un ekibi) kolyesini ve Rolex saatini aldı, kolyeyi Cypress Hill’e ulaştırdı. Hill ise Kolyeyi konserde seyircilere gösterdi ve bununla fotoğraf çektirdiler. Büyük aşağılanmaydı.

ice cube vs cypress hill

               Ardından sahneye Ice T çıktı, İki tarafa da itidal çağrısı yapan T, iki tarafın da barışabileceğini, olayın daha fazla büyümesinin kimseye faydası olmadığını söyledi. Ortalık biraz da olsa yatışmak üzereyken Surenos çetesi (Güney Kaliforniya’nın en büyük Hispanik çetelerinden biri) B-Real’a ulaşarak Ice Cube’un yaptıklarının bir bedeli olduğunu söylüyor ve o dönem bu beef’le bağlantılı şekilde Kaliforniya sokakları az da olsa karışıyor. Aslen Surenos çetesinin bu işi sahiplenmesinin bir diğer sebebi, Kaliforniya’da sıkışan uyuşturucu trafiğini biraz daha Hispanikler lehine çevirmekti. B-Real röportajlarından birinde açıkça “Bana gelip, “sadece söylemen yeterli, bu işi bitirelim” dediler. Adamı hakikaten hedef tahtasına koymuşlardı.”

               Kaliforniya’da sokaklar iyice ısınmışken, 2Pac ve Biggie’nin ölümü tüm bu gerginliğin başka yere kanalize olmasını sağladı. “Nation of Islam” lideri Louis Farrakhan 3 Nisan 97’de bir çok Rapçiyi aynı masa etrafında topladı ve barışmaya ikna etti. Ancak bu Cypress Hill beef’i üzerine değildi, Hill beef’i sürerken Cube aynı zamanda Common ile de bir beefe girmişti ve orada durumlar çok daha karışıktı, Nation of Islam’da görev alan Şikago’lu MC D.A o dönemi şöyle anlatıyor

               “Her MC artık kendi ekibini kurmuş ve sokakta hesaplaşmaya oldukça hazırdı. Özellikle Common ve Cube’ün tayfaları gerçekten silahlanıyordu. Common’un Farrad ve Nation of Islam” ile arası iyiydi, böylece Cube Common çekişmesi kolayca bitebilirdi.”

image

               O gece Şikago’daki Nation of Islam binasındaki toplantıya katılan isimler : Snoop Dogg, Tha Dogg Pound, Bone Thugs ‘N Harmony, Channel Live, Nate Dogg, Mack 10, WC, Too $hort, Fat Joe  idi. Toplantı sonrası yapılan açıklamanın ardından B-Real ve CH ekibi de daha fazla kan dökülmemesi kararına katıldıklarını duyurarak bu oldukça kanlı ve karmaşık Beef’in sonuna gelindiğini duyurdu.

               Benim açımdan Ice Cube’ün “Stüdyo Gangster”liğinin belki de en zor zamanları bunlar sanırım. Çünkü –gerçekten- ama –GERÇEKTEN- adamı hedefe koymuşlar ve kendisi tam anlamıyla şansını zorlamış. Cypress Hill açısından da tüm piyasaya “gangsta” köklerini gösterme fırsatı vermiş bir beef. Tabii Cube’ün aynı zamanda Nation of Islam üyesi olması kendisini kurtarmış olsa da, hakikaten ucuz yırtmış.

               Kaynaklar
: