Türkiye’de Rap müziğin başladığı andan İtibaren “Almancı” Türkler ile yapılan kültür alışverişi, “Cartel” gibi projeleri ortaya çıkardı ve bir yandan da Alman Rapini Türk dinleyicisi için oldukça yakın kıldı. Örneğin Capital Bra, Summer Cem, Eko Fresh, Kool Savas Türkiye’de Rap dinleyicileri arasında bilinen isimler.
Fakat Alman Rapinin bir çok sentezi Türkiye’ye ulaşamıyor, Piyasa itibariyle oldukça çatallı bir halde olan Alman Rapi, dinleyicinin ya gözünün korkmasına ya da Mainstream isimlerle yetinmesine yol açıyor. Bu yazıyla beraber bunu bir nebze kıracağıma inanıyorum. Özellikle 2019 ağırlıklı çalışmalara yer vermiş olmama karşın arada “Klasik” denen parçaları da bulabilirsiniz.
Yılın Çıkışı : Juju – Bling Bling.
Daha önceleri 2015’te Said ile çıkardığı “Berliner Schnauze” ve Nura ile olan “SXTN” grubu dışında tanınmayan JUJU, resmi çıkışını tam anlamıyla “efsanevi” yaptı 🔥. 12 şarkılık Bling Bling içinden Vermissen gibi bir Mainstream hiti, Bling Bling – Coco Chanel – Hardcore High gibi Rap hitleri çıkardı. Prodüktör koltuğunda sadece Krutsch otururken 12 Parçanın sadece 2’si Düet. Albümde sivrilen kısımlar Almanca Rapte görmediğimiz yumuşak fonetik, kusursuza yakın Flowdu. Özellikle Bling Bling ve Albümün İntrosu bu öne çıkışların kolayca seçilebileceği şarkılar. Negatif olarak bir görüşüm ise JUJU’nun tarzının tekrara düşmeye yatkınlığı, Bling Bling gerçekten klasikleşebilecek bir Debut albümü iken 2. bir Bling Bling ne kadar başarılı olabilir tartışılır.
Geri Döndüler : GENETIKK – OUTTATHISWORLD.
2010 Yılında “Foetus” isimli Internet EP’si ile çıkış yapan Karuzo ve Sikk Duosu “GENETIKK” Alman Rapinde kelime oyunları ve liriğe en önem veren ekiplerden birisi. “FUKK GENETIKK”, “D.N.A 2”, “Y.A.L.A” gibi oldukça başarılı albümlere sahipler. Özellikle 2018 çıkışlı “Y.A.L.A” neredeyse tamamiyle Lirik ve anlatı üzerine kurulmuş bir albümdü, “WAKE UP”, “MAGIC”, “MARLANE” gibi “derdi olan” bir omurgaya sahip albümden sonra OUTTATHISWORLD tekrar Lirikal ağırlığı ile kulaklarımıza düştü. “MASTERS VOM MARS” // “CHOP $uEY” parçalarını kaçırmayın ✅
BRA DURMUYOR : Samra & Capital Bra – Berlin lebt 2
“Uzun bir süredir Capital BRA’yı duyamıyorduk” dememiz imkansız resmen, çünkü adam 2016’dan bu yana tam 50 Tekli çıkardı. Bu yıl ilki de gayet başarılı olan “Berlin Lebt”in devamı geldi, bu sefer Samra ile ortak çıkan albüm içerisinden oldukça başarılı parçalar çıkardı ve Bra’nın müthiş performansını devam ettirdi, “Berlin lebt wie nie zuvor” // “Tilidin” // “110” gayet kaliteli çalışmalardı. Fakat Klasik bir Capital BRA müziği olarak dinlerken yaratıcı kelimeler, şaşırtıcı verse’ler beklememeniz gerekiyor❗. Ayrıca “Huracan” ve “Satellit” parçalarında denediği farklı Flowlar dışında BRA’nın müziğinde bir değişiklik yok, geri kalan 50 teklinin hemen hemen aynı vokallere yeni verse’ler yazılmış hissi veriyor. Samra’ya ise burada ayrı bir parantez açmak lazım, Vokal kullanımı ve verse’leri beni en az Capital Bra kadar kendine çekti.
KARATE ANDi – ASAP KOTTI
En son 2016’da “TURBO” albümünü veren Karate, 2016’dan sonrasını albümlere konuk olarak geçirmişti. ASAP KOTTI ile TRAP altyapılara daha fazla ağırlık vermesine rağmen gayet başarılı bir albüm olmuş. Özellikle “ASAP KOTTI” // “Kneipenterrorismus” // “Zerre” albümde benim adıma öne çıkan parçalardı. Kullandığı vokal ve Flow itibariyle yeni yeni Almanca Rap dinleyenlerin hoşuna gidebilecek bir isim Karate. 2016 çıkışlı “TURBO” albümünden “Eckkneipenhustler” // “Eisen” // “Gott sieht Alles”” parçaları da mutlaka dinlenmeli 👍
İlla BoomBap : VANDALISMUS – Freunde lügen nicht
“Dostlar Yalan Söylemez.” Almanca ve Boom Bap. Hem albüm ismi hem de bu küçük tanım aslında bir çok şey anlatıyor, alaycı lirikler ve klasik Boom Bap Flowu, arayanlarını tatmin edecektir, “Uzi Walker Daniel” “Du liest die falschen Bücher“ ve „Boss der neuen Welt“ parçaları albümde benim adıma en çok öne çıkanlardı, zekice kurgulanmış lirikler, battlerap ruhu ve Boombap. “Freunde Lügen Nicht” Boom Bap sevenlerin kaçırmaması gereken bir çalışma.
Sakin – Güzel – Tertemiz : Max Herre – ATHEN
Kariyerinin 10. yılını geride bırakan Herre aslında bir Yunan göçmeni, gençlik yıllarında bol bol gittiği Yunanistan aklında hoş bir hatıra defteri olarak kalmışken, babası 80’lerde çektiği ve albümün halihazırda kapağı olan fotoğrafı Herre’ye gösteriyor, Konsept aslında tam o noktada başlamış bile. Herre’nin tarzı Türkiye’den Kayra’y benzetilebilir, Yer yer spokenword’e kaysa bile bol Hikaye anlatımlı müziği bu albümün en belirgin özelliği. Başarısız bir Aşk Hikayesi ve Karakterin kendi iç dünyası ile olan çatışması, baştan sona sakin, huzur peşinde bir şekilde anlatılıyor. Max Herre’nin ATHEN’i Alman Rapinde olduğuna şaşıracağınız tarzda bir çalışma.
Son Söz:
Umarım listedeki albümler Alman Piyasasına girmenizi – sevmenizi kolaylaştırır. Latin-Afro tarzındaki çalışmaları -özellikle almanca- pek beğenemediğim için yer vermedim.
Ayrıca buradaki tüm çalışmaları ve daha fazlasını Her Çarşamba günü güncellediğim “Das Ist Deutschrap” Playlistimde bulabilirsin. Playlist şurada.
2016 yılından bu yana değişmekte olan Türkçe Rap, sonunda maddi karşılık bulabilmesine karşın yeni sanatçılar için gereğinden fazla kompleks, problemli ve soru işaretleri barındıran bir hale geldi. Bu kompleks halin yeni sanatçıları etkilediği, gözünü korkuttuğu bu “Yeni” Türkçe Rap içerisinde, yeni sanatçılar ve prodüktörlere bir fikir olması adına yeni bir Sohbet serisi başlatmanın iyi bir fikir olduğuna kanaat getirdim. Bu başlıkta ilk yazıya gelin Şiirbaz ile başlayalım, o ne düşünüyor ? neler yapılabilir ?
Cenk : Türkiye’de “Rap Müzik Sokağı Anlatmalıdır” diye, kalıplaşmış ve “sığ” bir düşünce yapısı var. Sığ diyorum çünkü ortada bir “sokak” tanımı yok, burada sokak denen şey “Politik Erk’e Muhalefet” mi yoksa “Sosyal Eşitsizlik” mi? Bunun adına hiçbir şey konuşulmuyor. Ya da belki de sadece “Sokakta Kullanılan Dil ile yapılan Hikaye Anlatımı” mı ? Türkçe Rap’in modern dinleyici kitlesi bu üç düşünce arasında bol bol gel git yaşıyor. “Sokakta Kullanılan Dil” içerisinde kullanılan “Motor gibi Manita”yı şarkıda duyduğunda tepki gösteriyor, “Sosyal Eşitsizlik” üzerine bir parça dinlediğinde “Rap sadece bu değil, eğlence de lazım” diyor, “Muhalif” bir parça dinlediğinde Siyasi görüşü ile eleştiriyor. Bu noktada bu tabir bana yanlış ve boşlukta geliyor.
Şiirbaz : “Sokak” kavramının; Amerika’daki kökenlerinden,bizim topraklara maalesef pek yüzeysel translate edilmiş kavramlardan biri olduğunu düşünüyorum(freestyle ve daha sayısız hiphop kavramı gibi) Bu kültürün mental temeli atan Afrika Bambaata,Grandmaster Flash,Run DMC, Krs One,Rakim gibi zihinlerin “sokak’‘ı hangi kavramda kullandıklarına dikkat eden genç ve meraklı arkadaşlar görecekler ki; bu insanların ’’sokak’’ı çok daha derin bir entelektüel birikimi işaret eden bir ’’gerçeklik ve bununla mücadele etmeni sağlayacak bilgi” çemberi. Bi bakıma “madem okula gidemiyorsun,sokakta olmak zorundasın; işte burada mücadele etmen için gerekenler” denilmek istendi Hiphop’ın üstüne inşa edildiği topluma(bkz;Biggie Smalls – Ten Crack Commandments) Bizdeyse bu sanırım “okula gitme” falana indirgendi,üzücü bir kayıp. “Street intellectual” kavramını diğer nesillere daha iyi aktarmalı. zira tek başına “street” de hiphop değil, tek başına “intellectual” da.
Cenk: Bu kafa karışıklığı, yeni başlayan insanlarda da bir zorluk yaratıyor olabilir. Sence bu yeni şekle bürünen piyasada yeni MC ve Prodüktörler ne tarz zorluklarla karşılaşabilir ?
Şiirbaz : Bence şu an en zor parkurdan geçenler “lirisist” olma çabasındaki çocuklar. Bu memlekette “bişeyler söylemek” ama öyle kenarından-köşesinden degil,gerçekten bi lirisiste yakışır şekilde birini ciğerinden yakalayarak bişeyler söylemek daima diğerlerinden daha dik bi yokuş. Kendine has olmak; eskisine nazaran daha zor,fakat içinde bulunduğumuz dönemde bunun bi kıymeti var mı,pek emin değilim; sanırım bunu benim gibi eski kafalı rapçiler takdir ediyo. Bir de en tehlikelisi olan “illüzyon imaj” var ki; bu en karanlık olanı. Ne zaman bu işi yapmaya hevesli bi gençle karşılaşsam; sorduğu ilk soru daima “abi ne kadar kazanıyosunuz?” oluyor… Bu çocuklar henüz lise çağında ve sevdikleri rapçilerin instagramında gezinirken altın kolyeler,pahalı arabalar görüyolar. Tabi ki senin-benim gibi yaşlı kurtlar bunun bir “imaj” olduğunu biliyoruz,fakat genç zihinler henüz bunu kavrayamıyorlar ve hayatlarını “aa,adam iki şarkı yaptı zengin oldu,ben de olurum; siktir et dersi falan” gibi bir yanılsama üzerine kuruyorlar. E tabi hiçbişey gerçeğin tokadı kadar can yakmıyor sonra. Bu çocuklara Türkiye’de bu işten karnını doyurmanın(özellikle kendin kalarak,onurlu bi duruşla) ne denli imkansıza yakın olduğunu söyleyince de hayal kırıklığına uğruyorlar. Sevdikleri rapçiler “imaj’’larını bozmamak için asla bunu söylemeyecekler ama; ben burdan genç arkadaşlarıma apaçık(kendini beğenmiş bla bla olmak pahasına) söylemek isterim; yok öyle bi pasta. Varsa en fazla 10-20 kişiyi gerçekten doyurur. Çok çalışman gerekecek.
Cenk: Hadi bu soruyu biraz daha genele taşıyalım, “yeni bir” isim değil, yola başlayalı zaman geçmiş. Artık bir “MC” diyebileceğimiz biri için aşılması gereken en büyük hendek nedir ?
Şiirbaz: Dünya’nın daha özgür memleketlerinde cevabım ’’müzik formülü ekseninde kendini gerçekleştirmek” olurdu,fakat Türkiye’de “baskıya rağmen bişeyler söyleyebilmek” demeliyim sanırım. Buradaki “rap dinleyici’’sinin öyle garip bir ikiyüzlülüğü vardır gençler. Şu ’’artıg rep hep popüler yeaaa,pırotest rap yapan galmadı” diye tweet atan abileriniz var ya? Onların hayatı ağzını açan rapçilere “törörüst,vatan hayini” demekle geçti,emin olun. Hiç yüklemeyin öyle yükleri kendinize. Biz yandık,siz yanmayın; Allah aşkına:)
Cenk: Yeni isimlerin birey olarak hareketten ziyade, Tayfa –Crew- Mantığı ile hareket ettiğini gözlemliyorum bir süredir. Ancak bu Tayfa mantığı Türkiye’de hala çabuk bozulan, suni bir noktada. Sence ileride bu Mantığın Türkiye’de oturması Rap Müzik için Pozitif bir gelişme mi yoksa bir engel mi olur ?
Şiirbaz : Eğer bu “kamplaşma’’ya değil,daha çok işbirliğine yol açarsa; şüphesiz biz icra edenlerin mental olarak daha gürültü-patırtıdan uzak olması ve ’’sağlıklı rekabet’’le gelişmesi adına hoş bi adım olur diye düşünüyorum. Maalesef yaşadığımız coğrafyada ’’rekabet” daima “haset” ve benzeri şeylerle karıştırılıyor. Ben daha “demir,demiri döver’’ci bi elemanım. Özellikle ’’dost” olduğum insanlara,parça yaparken “mahvedicem olum seni” vs.lerle sataşmayı pek severim:) Bunu zehirli duygularla yaşamadıkça; eninde sonunda yapacağı tek şey,sürekli potansiyelimizin daha uç noktalarını ortaya çıkartmak olacağına inanıyorum.
Cenk: 2010’a doğru bir bakış atalım, 2010 dönemi ve 2016 sonrası dönem arasında Müziği icra etme açısından nasıl farklar görüyorsun ?
Şiirbaz: Teknik olarak bişeylere ulaşmak,ögrenmek,edinmek çok daha kolay. Fakat aynı sebepten dolayı “bir fark yaratmak” da öyle. Bu çocuklar beat yapmayı,rap yazmayı,mix yapmayı aynı kaynaklardan ögreniyolar… Biz biraz daha “kurcalayarak bul” nesliyiz,bilirsin. Zaten bu yüzden çok farklı soundlar üretmiş olduğumuzu düşünüyorum. Konu “müzik” olduğunda “mixin ille de şöyle olmalı,ille de şu drumları kullanmalısın” falan gibi tatavalara kanmayın gençler! Kendinizi gerçekleştirin,önemli olan bu.
Cenk: 2016 sonrası dönemde oldukça yaygınlaşan “Eğlence Odaklı Rap Müzik” soundu sence Türkiye’de kalıcı olabilir mi ? yoksa bir akım mı ?
Şiirbaz: Neden olmasın? Bence her şey hakkında “kalıcı” bişeyler yazılabilir. Bi gece kulübünde gördüğün güzel bi kadınla sevişmek istemek hakkında da şüphesiz. Önemli olan bunu “salla,çalkala’’yla değil de,içine daha çok zeka katarak yapmak. Eş,dostla sohbette de hep bunu diyorum; şu masadaki çay bardağıyla ilgili iyi bi 16’lık yazabilirim. Mevzu konudan çok konuyu ne denli zekice,sanatçı penceresinden ve kendine has ifade edebildiğin.
Cenk : Türkiye’de dinleyici kitlesi bu “Eğlence Odaklı Rap Müzik” duruşuna korkunç bir direniş halinde, Rap dinleyicisinin bu denli “Muhafazakar” oluşu, yani 2010 öncesi sounda sadık kalma isteğinin temelinde sence ne yatıyor ?
Şiirbaz : Bu coğrafya insanlarındaki dindirilemez ’’geçmişe özlem” sanırım. İtiraf etmeliyim; bu, benim de aşamadığım lanetli bir tutku:) Seviyoruz nostaljiyi. Geçmişi hatırlamanın en yanıltıcı kısmı; onu daima öznel bir “güzel” yanıyla anışımız. Annemizden yediğimiz dayağı hatırlarken bile gülümseyişimizin başka bi açıklaması olamaz sanırım. 90’larda doğmuş,hayatın o “analog” döneminde şekillenmiş ve bu “dijital” çağa ayak uydurmak zorunda olan bir nesil olarak biraz kafası kırığız zaten.
Cenk: Piyasada ilerleyen MC’ler arasında bir şirketle beraber değil, kendi yolunda yürüyen ender isimlerden birisin, sence bu günümüz piyasası için optimal yol mu yoksa müziğini daha fazla insana ulaştırmak için ekstra bir çaban olacak mı ?
Şiirbaz : Müziğimi kimseye ulaştırmak gibi bi çabam yok. Çoğu başka arkadaşın bunu bir “savunma mekanizması” olarak kullandığının farkındayım ama,benim gerçekten umurumda değil. Ünlü olmak,alkışlanmak bla bla. Mizacım değil,öyle bi eleman değilim. Çok seviyorum fiziksel dünyada her anlamda “sıradan” ve “önemsiz” olmayı. Hatta önemsiz olmanın, özgür olmakla paralel bir ilişkisi oluşu konusunda bir hipotezim var. Şirketlere gelince; şu an bana “istediğini yaz delikanlı,biz yayınlarız” diyecek kadar mert bi şirket ortada yok. Şirketlerle çalışan arkadaşlarıma bakınca üzülmüyor değilim… İmzalattıkları şartlar utanç verici,köleleştirici. Ha,ciğerden hiphop seven bi şirket çıkıp “al sana bütçe,zerre karışmıyoruz işine” derse seve seve. 21. yüzyılda “ifade özgürlüğü” demek “finansal bağımsızlık” demek. Şu an şirketlerin rapçilerle imzaladıkları anlaşmalar “bu albümlük karnını doyur,diğer albümde yine kapımıza gel.” matematiğiyle ilerlemekte. E haliyle senin albümüne para veren “eski müteahhit” yapımcı gelip “şunu giy,bunu deme” dediğinde “sanane len” diyemiyorsun. önce para veren,sonra emir verir. Hiç bişey bedava değil. İfade özgürlüğü benim gözümde daima bir lirisistin “namus’’udur. Ben,ifade özgürlüğümden taviz vermektense 8-6 fabrikada çalışıp,haftasonları müzik yapmaya razıyım. Şirketle çalışan kimseyi yargılamıyorum,haddim degil. Herkesin kendince ihtiyaçları,asla vakıf olamayacağımız yaşam şartları var. Her kuruşu helalleridir,alın terleridir. Ama ben kendim olanı inşa etmek istiyorum. Sadece koltukta oturan birinin,hayatı boyunca benim ürettiğim şeyden,benden misli misli fazla kazanması; konu müzik olunca benim zoruma gidiyo. Ben ’’yalnızca bu albümlük karın doyurmak” istemiyorum. Ben fikri ve söylemi hür bi lirisist olarak yaşamak,ölmek istiyorum. “mucizevi ve özgürlükçü bir şirket” kapımı çalarsa bakılır mı? bakılır.
Cenk : Peki, Az önceki “Tek Başınalık” üzerinden devam edeyim; Türkiye’de Label olayının oturmasının senin bakış açından pozitif ve negatif yanları neler ?
Şiirbaz : Pozitif yanları kesinlikle daima yanında olduğum ve olabildiğince insanları bu yönde motive ettiğim “sanatçı merkezli endüstrileşme” yolu. Bunun nedeni de apaçık şu; artık bu müzik “para” ediyor ve eninde sonunda birileri bu pastayı yiyecek. O halde neden gerçekten bu kültürün içinden ve neyin ne olduğunu bilen birileri yemesin? Zira diğer seçenek 100 yıl boyunca pop yapımcılığı yapmış ruhsuz Unkapanı artıkları. Kan,ter ve gözyaşıyla yarattığımız şeyin; doğru ellerde ilerlediğine emin olmak zorundayız. Aksi halde tüm bu mücadele fena halde bok yoluna gidecek. Negatif yanını görmedim ya açıkçası. Özgürlüğün karanlık yanlarından korkmamak lazım. Biraz acemiyiz tabi bu konularda, ama öğreneceğiz kendi kendimize yetmeyi. Akbabaların payı gittikçe azalacak.
Cenk : Haydi o zaman son soru, Geleceğe dönük “mutlaka yapacağım” dediğin bir müzik hayalin var mı ? Varsa sence bu hayalin önündeki engeller veya imkanlar neler ?
Şiirbaz : “Mutlaka yapacağım” dediğim tek şey sürekli iyi bi lirisist olmak:) Bu sıralar Jadakiss’in “ME” parçasını dinliyorum ağzım kulaklarımda. Kırkıma da gelsem parçamda “never had a wack verse” demek istiyorum göğsümü gere gere:) Ben 17’imde mikrofon başına geçtiğimde aklımdaki tek soru “lan acaba hayk,şehinşah,saian,kayra benim rapimi takdir edicek mi?” idi ve Hiphop’a çok şükür kalemine özenerek büyüdüğüm daha bir sürü isimle tanıştım,onların sevgisine,saygısına mazhar oldum. E bir de ufaktan OG oluyoruz artık:) ki çok hoşuma gidiyor bu durum. Arada bir gözlerinde çok umut gördügüm genç insanlarla karşılaşıyoruz sokakta,kulislerde vs. işte Baneva’sıdır,Ohash’ıdır,Şam’ıdır. Hepsi sağolsun çok alçakgönüllü çok saygılı davranıyorlar ki bu genç insanlar benden çok daha ünlü. Sanırım bu insanlara ilham vermiş olmak; bi lirisist olarak milyonlarca albüm satmaktan daha kıymetli bi kıstas benim için. Tıpkı Kayra’nın “bişeyler yapalım” deyişinin verdiği gurur gibi… Başarı,sanıldığının aksine öznel bi kavramdır. Senin başarın rakamlar,kolyeler vs. ise saygı duyarım,benim başarım bu. Ölene dek bu genç insanların,hayran olarak büyüdügüm abilerimin,ablalarımın dinleyip gurur duydugu çok hiphop şeyler yapmaya çalışıcam. bu hayalin önündeki tek engel “finansal bağımsızlık” meselesi. onu aşmam gereken bi dönemdeyim. halledicez.Vaktin için teşekkür ederim,hiphop kal. daha sık podcast yap.
Şiirbaz’a asıl ben bu sohbeti gerçekleştirme fırsatı verdiği için Teşekkür ederim, Kulaklık Müziği 9’u beklerken, Şiir’in dünyasını ve bir MC’nin perspektifinden yeni Türkçe Rap’in nasıl gördüğünü anlamak adına güzel bir sohbetti. Umarım okuyucular için de keyifli bir okuma olmuştur.
90’ların sonunda Alman Rapinin “Rüya Takımı” olarak görülen Kool Savas ve Eko Fresh Beef’inde neler yaşandı ?
Bir zamanlar rüya ikili olan Eko ve Kool, bir anda düşman olarak Alman Rap Tarihine geçtiler, bir çoğuna göre Alman Rapinin en sert ve sağlam beefi olan bu beef nasıl başladı ?
2001 Yılında, Eko “Royal Bunker” şirketi ile kontratlıydı, Melbeatz ile beraber çıkış albümü “Jetzt kommen wir auf die Sachen”’ı Royal Bunker etiketi ile çıkardı, bir yıl sonra ise Kool Savas’ın şirketi “Optics” ile anlaştı, Kool ile iki çalışma yayınladılar ve 2003 yılında Eko Optik’i bir anda terk ettiğini duyurdu. Onun açısından sebep oldukça kişiseldi, “Kool Savas diğer MC’lerin gelişimini kasıtlı olarak engelliyor, hep kendini ön planda tutuyor” diyordu, Kool Savas ise “Eko Paragöz, Sadakatsiz Biri” idi. Eko ayrılıktan çok kısa bir süre sonra SONY BMG ile büyük bir kontrat imzaladı ve ““ich bin jung und brauche das geld” (Ben gencim ve paraya ihtiyacım var) parçasını yayınladı, o sırada da Hala Optik üyesi olan Valezka ile çalışmaya devam etti, Valezka’nın bu tutumu Savas’a göre ihanetti ve onu sinirlendiren büyük olaylardan biri oldu. Valezka ve Eko o dönem bir toplama albüm yayınladılar ve dinleyicilerden olumlu dönüşler aldılar.
Eko 2004 yılında “Die Abrechnung” “Fatura” isimli bir parça çıkardı, bu parçada Bushido, Sido, MC Rene gibi büyük isimlere taş atıyor olsa da Kool Savas’a edilen laflar en çok ses getirenlerdi. “Kıskançtın, İhanet Ettin, Kendini Sürü Lideri Sandın.”
“Das Urteil.”
Kool Savas tüm bu olayları ihanet olarak görüyor ve hazırlanıyordu. Eko’ya, 14 Mart 2004’te cevap geldi. Sony Çatısı altında “German Dream Entertainment” labelını kuran Eko için işler oldukça yolundayken, kariyerine hiç beklemediği sertlikte bir diss gelmişti.
“Alman Rüyası senin için artık bir kabus”
Savas “Das Urteil” isimli 5.5 dakikalık parçasıyla Alman Rapinde bir tarih yazıyor ve Yapılacak dissler için en üst çıtayı belirliyordu; “En büyük hayranımdın, Eko Değil Hala “Ekrem Bora” idin, Seksi Kaneke. Rapstar değil
Seni Berlin’e ben götürdüm, iyi beatlerle buluşturdum
Ayakkabı satmaktan kurtuldun, gerçek bir rapçi oldun”
5.5 Dakikalık bu “Eko Fresh’in Kabusu” bir çok insanın MTV’nin başına kurulma sebebiydi, insanlar MTV TRL’de bu klibi izlemek için beklerdi.
Savas’ın bu diss’i sadece bir cevap olmaktan ziyade bir Deprem etkisi yarattı, birbiri ardına gelen Dissler, tartışmalar ve doğal olarak korkunç bir medya etkisi ile 2000’lerin başındaki en büyük Alman Rap Olayıydı. Savas Eko’nun “Die Abrechnung” dissindeki laflarına cevap vermekle kalmıyor, olayı çok daha ileri taşıyordu;
“Sana söz verdim, Benim Sözleşmem, Senin Sözleşmen.
Bir ay sonra bir baktım, Var BMG ile sözleşmen.
Her şeyin olsun istedin, hem de hemen istedin
Çünkü aptalsın, gençsin ve paraya ihtiyacın var”**
Eko’nun “ich bin jung und brauche das geld” parçasına atıflar. O dönem Eko’nun Pop Şarkıcısı Yvonne Catterfeld için yazdığı “Du hast mein Herz gebrochen” parçası da Eko’nun Rapçi imajını zedeliyordu, Savas bu fırsatı da kaçırmadı;
“Pop dünyasına daldın
Dieter Bohlen’in penisini ağzına alan bir Rapçi ha?*
Ödülünü alabildin mi ?
Kendini kaybettin, ne hale geldin
L.O.V.E albümünü yaptın, Hip-Hop’un dışına attın kendini, kafayı yedin.”
Dieter Bohlen “Du hast mein Herz gebrochen” parçasında Eko ile çalışan ünlü “pop”çulardan biriydi. “L.O.V.E” ise Eko’nun o dönemki kız arkadaşı Valezka ile yaptığı Pop & Rap albümüydü. J Yazı başında verilen bilgiler şimdi biraz anlam kazanıyor değil mi? Kool hiç birini unutmadı, sadece zamanını bekledi.
Eko L.O.V.E albümü sonrası Yeraltındaki saygınlığını zaten kaybediyordu, bu diss ile beraber en büyük darbeyi yedi ve “Wack” olarak anılmaya başladı. Zira Urteil sadece başarılı bir diss değil, aynı zamanda başarılı bir Storytelling parçasıydı, 5 dakika boyunca Aralarındaki husumeti bol Punchline içeren şekilde anlatıyordu.
O dönem “187 Strassenbande” “KMN Gang” gibi Rap Grup-Çeteleri yoktu. Fakat olsaydı olayların bir “Amerikan Beef”i haline geleceği kesin galiba. Ancak yıllar sonra Backspin’e katılan Kool Savas şaşırtıcı bir şekilde şunları söylüyordu :
“Benim için Beef bitti, ben Eko’yu her zaman küçük kardeşim olarak gördüm, onun için üzüldüm. Bana yaptıkları için sinirlendim, onun beni ağabeyi olarak görmemesi kalbimi kırdı ve Açık söyleyeyim Diss’in bu kadar ilgi çekmesi de şaşırttı. Her ay “MTV Gold” listesindeydim, TRL’i ne zaman açsam ben vardım. Kariyerimi değiştirdi diyebilir miyim ? Evet. Fakat Eko’ya karşı negatif duygularım yok, keşke olmasaydı diyebiliyorum sadece.”
Hip-Hop tarihinde bir çok kaliteli anlaşmazlığa, dissleşmeye, Beef’e tanıklık ettik. NWA vs Eazy E, Jay-Z vs Nas gibi. Ancak benim öğrendiğim zamanlarda en çok şaşırdıklarımdan biri Ice Cube vs Cypress Hill oldu.
Ice Cube vs Cypress Hill, Peki Ama Nasıl ?
Aslında Ice Cube ile Cypress tayfasının arası gayet iyiydi. Aynı stüdyolarda kayıt alan beraber zaman geçirecek kadar samimi olmalarına karşın, Ice Cube Cypress Hill’in yayınlanmamış bir parçasındaki nakaratı aynen alıp kullanmasıyla işler karıştı. Cypress Hill’in “Throw ya Set In Air” parçasının nakaratı, Ice Cube – Friday parçasındaydı artık.
İlk önce bir Hip-Hop beef’i olarak başladı tüm bu olaylar, karşılıklı disslerden bazıları şunlardı:
Cypress Hill – Ice Cube Killa
Ice Cube – King of the Hill
Cypress Hill – No Rest for The Wicked
Fakat ardından “Solo” isimli kardeşimiz, arabası ile giden Ice Cube’ü kırmızı ışıkta yakaladı, arabadan indirdi ve dövdü. Boynundaki “Westside Connection” (Cube’un ekibi) kolyesini ve Rolex saatini aldı, kolyeyi Cypress Hill’e ulaştırdı. Hill ise Kolyeyi konserde seyircilere gösterdi ve bununla fotoğraf çektirdiler. Büyük aşağılanmaydı.
Ardından sahneye Ice T çıktı, İki tarafa da itidal çağrısı yapan T, iki tarafın da barışabileceğini, olayın daha fazla büyümesinin kimseye faydası olmadığını söyledi. Ortalık biraz da olsa yatışmak üzereyken Surenos çetesi (Güney Kaliforniya’nın en büyük Hispanik çetelerinden biri) B-Real’a ulaşarak Ice Cube’un yaptıklarının bir bedeli olduğunu söylüyor ve o dönem bu beef’le bağlantılı şekilde Kaliforniya sokakları az da olsa karışıyor. Aslen Surenos çetesinin bu işi sahiplenmesinin bir diğer sebebi, Kaliforniya’da sıkışan uyuşturucu trafiğini biraz daha Hispanikler lehine çevirmekti. B-Real röportajlarından birinde açıkça “Bana gelip, “sadece söylemen yeterli, bu işi bitirelim” dediler. Adamı hakikaten hedef tahtasına koymuşlardı.”
Kaliforniya’da sokaklar iyice ısınmışken, 2Pac ve Biggie’nin ölümü tüm bu gerginliğin başka yere kanalize olmasını sağladı. “Nation of Islam” lideri Louis Farrakhan 3 Nisan 97’de bir çok Rapçiyi aynı masa etrafında topladı ve barışmaya ikna etti. Ancak bu Cypress Hill beef’i üzerine değildi, Hill beef’i sürerken Cube aynı zamanda Common ile de bir beefe girmişti ve orada durumlar çok daha karışıktı, Nation of Islam’da görev alan Şikago’lu MC D.A o dönemi şöyle anlatıyor
“Her MC artık kendi ekibini kurmuş ve sokakta hesaplaşmaya oldukça hazırdı. Özellikle Common ve Cube’ün tayfaları gerçekten silahlanıyordu. Common’un Farrad ve Nation of Islam” ile arası iyiydi, böylece Cube Common çekişmesi kolayca bitebilirdi.”
O gece Şikago’daki Nation of Islam binasındaki toplantıya katılan isimler : Snoop Dogg, Tha Dogg Pound, Bone Thugs ‘N Harmony, Channel Live, Nate Dogg, Mack 10, WC, Too $hort, Fat Joe idi. Toplantı sonrası yapılan açıklamanın ardından B-Real ve CH ekibi de daha fazla kan dökülmemesi kararına katıldıklarını duyurarak bu oldukça kanlı ve karmaşık Beef’in sonuna gelindiğini duyurdu.
Benim açımdan Ice Cube’ün “Stüdyo Gangster”liğinin belki de en zor zamanları bunlar sanırım. Çünkü –gerçekten- ama –GERÇEKTEN- adamı hedefe koymuşlar ve kendisi tam anlamıyla şansını zorlamış. Cypress Hill açısından da tüm piyasaya “gangsta” köklerini gösterme fırsatı vermiş bir beef. Tabii Cube’ün aynı zamanda Nation of Islam üyesi olması kendisini kurtarmış olsa da, hakikaten ucuz yırtmış.
Türkçe Rap’in Genç yeteneklerinden bahsetmeden bir yıl sonu mümkün değil. Türkçe Rap’in 2019’unu yazdıktan sonra, bir de bu yıl ümitli olduğum, Türkçe Rap’in Genç yeteneklerinden dediğimiz isimlerden bahsetmemek olmazdı. Bazılarının nispeten bilinirliği var, bazıları henüz beklenen patlamayı gerçekleştiremedi ancak 2020 yılında benim gözüm bu isimlerin üzerinde olacak
Türkçe Rap’in Genç yetenekleri
“Spade427”
Ankara’lıların yakından tanıdığı bir isim Spade. Youtube’daki Freestyle videoları ile “Son Freestyle Bükücü” ismini kazanmasına rağmen beklenen –en azından benim oldukça uzun süredir kendisinden beklediğim- patlamayı gerçekleştiremedi. Ancak 2019’da “Panter” – “Derin Nefes” – “Hep Yarına” ve “S.B.Y.O.D” çalışmalarını yayınlayarak kariyerinin en üretken dönemine giren Spade 2020 için beni en çok heyecanlandıran isimlerden biri olmaya başladı.
“Emboli”
Yılın en sürpriz albümünün sahibi Emboli’yi yaza yaza adeta bitiremedim ancak uzun süredir piyasanın aradığı tarzda isimlerden biri olduğuna inanıyorum. Bu yılı sağlam bir albümle geçiren Embo’nun daha sert vokaller, saldırgan bir tarzla –mümkünse polemikten uzak kalarak- bu yıl hem kitlesini oldukça genişletebileceğini hem de çok sağlam işler çıkaracağına inanıyorum 2020 yılında. Türkçe Rap’in Genç yetenekleri 2021’de çok daha sık anacağız bence kendisini
“Stratch”
Oldukça genç isimlerden biri Stratch bu senenin şaşırtan isimlerinden biriydi, “İllegal Silüetler” bir çıkış parçası için oldukça başarılıydı, “Richie Rich” ise biraz daha “tamam” çalışmaydı, Nakarat konusunda başarılı olmasına karşın Lirikaliteye biraz daha odaklanarak çok daha başarılı işler çıkarabileceğini düşünüyorum. 2020 için gözüm Stratch’in üzerinde.
“Baneva”
Türkçe Rap’in Genç yetenekleri içinde Listede en fazla öne çıkmayı başaran isimlerden biri Baneva geçen yıldan sağladığı Momentum ile bu yıl üretime devam etti. “Yükseklere” – “YSIV” – “İstiyorum” ileoldukça başarılı çalışmalara imza atmasına karşın 2020 yılında kendisindenpiyasanın gidişinin aksine sağlam bir albüm bekliyorum. Çünkü yayınladığıtekliler ile artık yeteneğine dair bir soru işareti bırakmadı, sırada albümleberaber saygı toplamak var.
“Ravend”
2019’da Ravend “hayat çok güzel, ama” albümü içindeki “keşke iyi ki diyebilseydim” ile beni deli gibi yakaladı. 2020 yılında çok farklı kafalara yönelebilir. Özellikle albümde benzer flowların kullanımı beni yer yersıktı, daha hızlı Ravend’i veya daha “sakin” Ravend’i 2020 yılında meraklabekliyor olacağım, Türkçe Rap’te bence net aradığım kafalardan biriydi.
2020için en heyecanlandığım 5 isim bunlardı. Elbette bana ulaşmamış oldukça fazlaisim vardır ancak bir yandan da burada eklediğim isimlerin 2019 boyunca elletutulur birkaç iş yapmış olmasına dikkat ettim. Peki sizin 2020 yılında en çokheyecanlandığınız Yeni Nesil veya Piyasa isimleri kimler ? Bana Twitter üzerinden ulaşın ve belirtin
Merhaba! 2019’un bitmesine artık günler saydığımız vakitler, Türkçe Rap için oldukça verimli, sansasyonel ve üretken geçti. Yıl içinde çıkan ve ses getiren işleri hem derleyip hem de bunlar üzerine konuşmak istiyorum. (ufak bir not: sıralama şeklinde değil rastgele bir şekilde ilerliyor çalışmalar)
Tepki – Output NR.1
2018’den beri M.O.B çatısıyla hareket eden Tep, M.O.B’nin ne yapabileceğine (yer yer ne yapamayacağına) güzel örneklerle üretime geçti. Tepki’nin albümü bence kariyerinin en sivrilen işi oldu, Alev Alev, Mercedes, Denedim, Ne Denli gibi akılda kalıcı ve yapı olarak başarılı parçalara karşı, albümün Kliplendirilmeleri “fabrikasyon” bir hıza ulaşarak dinleyici gözünde –sıradan- hale geldi.
Saian – Berhava
Uzun süredir gözümüz kulağımız gerçekten sert sesler arıyordu. Saian’ın düşürdüğü yeni albüm, Otonom Piyade duruşunu sürdürmekle beraber daha sert ve bana göre daha cesur. Ancak albümdeki Feat’leri hem beklemiyordum hem de bence Çağrı Sinci dışında oldukça sönük çalışmalar olmuşlar.
90BPM – Şehir FM
Yılın tartışmasız en başarılı projelerinden biri Şehir FM’di. Işıkların Altında, Kötüler gibi çalışmalarla rafine bir müzik ziyafeti olan albümde Sorgu beni çok şaşırtarak neredeyse tek başına albümü kalkındırmış. Ayrıca albümün bazı noktalarda oldukça farklı arayışlara gidişi beni sevindirtti, Ağaçkakan düeti Tekdüze ve Da Proff düeti Umut Var, iki ayrı noktadan bambaşka perspektiflere sahip olmalarına rağmen aynı tepside kalabilmiş ve hiç sırıtmamışlar
Geldiğim Yer Soundtrack
Onedio ve Basemode işbirliğinden çıkan ve 11 Rapçinin hayatlarını anlattığı belgesel serisi Geldiğim Yer’in soundtrack albümü, senenin en sürpriz işiydi. Da Poet – 2009’la beraber her eski rap dinleyicisi kendi hikayesini dinlerken, Khontkar’ın çalışması ise sevmeyenlerine dahi ulaşıp iyi izlenimler bırakmayı başardı. Türkçe Rap’te göremediğimiz bir çalışma olan belgesel serisi, haftalık yayınladığı bölümleriyle bence Kültürümüz için oldukça gerekli bir işti. Herkese tekrar ve tekrar saygı, sevgi sunuyorum bu çalışma için.
Şehinşah – Pirana
DJ Artz ile beraber başladığı tekrar üretim sürecinin artık zirvesinde olan Şehinşah, 2019’da iyice tekrara düşen Türkçe Rap’e yeni bir yol gösterdi, özellikle bir kısım tarafından dile getirilen “Rap müzik ile bir şeyler anlatabiliriz” mottosunun pratiğe dökülmüş hali olan Pirana, müthiş bir kliple beraber hem göz hem kulaklarımıza bayram ettirdi. Karma ekolünün devamı diyebileceğimiz parça bence Şehinşahın zirve çalışmalarından biriydi.
Şam – P.o.P 2
Yılın en olaylı isimlerinden birine geldik, Istanbul Trip ile 110’u çıkaran ve Yeni Nesilin en ümitlendiren isimlerinden Şam, yaşadığı travmalar ve müzik dışı gündemlerle boğuştuktan hemen sonra, Geçen yıl başladığı P.o.P serisinin devamını bizlere sundu, bence “Sensiz” dışında başarısız bir çalışma olan 2. Albüm, tıpkı Motive gibi hayal kırıklığı oldu.
Patron & Ati242 – Mayday.
2019’un en koşan isimlerinden Patron ve Ati, yine oldukça ses getiren çalışmalara imza attılar. Bunların en akılda kalanıysa Mayday oldu. Ati için resmen bir slogan haline gelmiş olan “Ortalığı Taradın Lan Ati”nin çıkış parçası olan Mayday, bence Parçanın şanına yakışmayan bir kliple bizlerle buluşmuş olmasına karşın Türkçe Rap 2019’unun sembol parçalarından birisiydi.
Ati242 – 242, Flowjob, Junkie Flow.
Ati bu yıl bir albüm ve bolca tekli verdiği bir dönem geçirdi. Geçen yıldan başladığı çıkışını sürdürmek adına artık neredeyse eküri haline geldiği Astral ile 242, Zen-G ile Flowjob ve Düet ağırlıklı Junkie Flow’u bizlere dinleten Ati, YİNE YENİDEN YENİ NESİL İSİMLERİN BAŞARISIZ SERÜVENİ başlığı altına taşındı, özellikle Junkie Flow Ati’den bekleneni alamadığımız bir çalışmaydı, neredeyse “yapılmış olmak için yapılmış” bir albüm diyebilirim. 242 ise hem altyapı hem de nakarat olarak oldukça başarılı, kendini dinleten bir parçaydı. Fakat Ati’nin oldukça tekrara düşmeye başladığını söylemek gerek.
Bu yıl üretenler kervanında Çağrı Sinci de katıldı, kendisi adına unutulmaz bir sene olduğuna eminim. Set ile Hayırlı İşler, Solo olarak Küçük 1 Cinnet teklileri oldukça beğenildi, Çığlık EP’si ise İndigo düeti Flu ile önplana çıkarken, Hep Biz Öldük albümün net parlayan parçasıydı bence. Ayrıca Sinci’nin bu yıl duruşu ve çalışmalarıyla Rap’i sert seven arkadaşlar için bir bayrak adam olmaya başladığının da altını çizmek gerek.
Ezhel & UFO – Wir Sind Kral
2019’un üretken isimlerinden biri Ezhel’di. Özellikle “Aya” Parçası ile oldukça farklı bir Sound deneyen MC, UFO ile olan çalışmasıyla bir anlamda eski sevenlerini de tatmin etti, sert sözler ve atak vokaller ile Wir Sind Kral, bu yazıyı yazarken çıkmak üzere olan “Ezhel x UFO” albümü için beklentileri oldukça yükseltmiş oldu
İstanbul Trip – 110
Türkçe Rap’in önemli ekiplerinden Trip’in 110 albümü, maalesef müzik dışı olaylar sebebiyle gündemde kalamadı. Ancak bu yılın bence en güzel işlerinden biriydi, Griye İsyan – Rap Rap Rap – Bronx Side gibi işler kulaklarımızı tatmin etti. Ancak Ekiple alakalı “Şam en iyilerinden” görüşünün bu albümle beraber rafa kaldırılması gerektiğini düşünüyorum, albüm içerisinde en başarılı duran kişi Xir iken hemen ardından Maestro geliyor. Şam ise tekrara düşen kafiye örgüsü ve vokaliyle, Rap Rap Rap dışında başarısız bir performans çizmiş.
Ege Çubukçu – Badd Trip
Ege Çubukçu, 2019’da Badd Trip ile beni tam anlamıyla mest etti. Chill’in diplerinde dolaşan parça bence Ege Çubukçu’nun, kendisini ve müziğini yeniden tanımlaması için mükemmel bir fırsat, hala sırf isminden dolayı Ege’ye uzak olanlar varsa, mutlaka ve mutlaka şans vermeniz gerekiyor.
Sayedar & Önder Şahin – Gölge Boksu
Her yerden EP ve Tekli’ye boğulduğumuz, eskisi gibi tam anlamıyla “Albüm” dinleyemediğimiz yeni müzik dünyasında, Safkan Hip-Hop ile 5. Günün şafağında Gölge Boksu geldi. 12 Parçalık albüm, Ceza – Sansar Salvo – Kezzo – Killah Priest düetlerini içeriyor. O özlediğimiz 2007 – 2009 ruhunu albümde görüyor olmak oldukça güzel ve umut verici bir histi. Ancak tam anlamıyla istenen geri dönüşü alamadı albüm. Bu yıla dair gözden kaçmaması gereken albümlerden biri.
Ağaçkakan – Gravöl 0 EP
Solo olarak en son A Nakşvit albümü ile duyduğumuz Türkçe Rap’in gurur verici isimlerinden Ağaçkakan, bu yıla Gravöl 0 ile katıldı. A Nakşvit’e oranla oldukça farklı bir çalışma olan Gravöl benim playlistimde sadece RKS ile tutunabildi.
Katliam 3
Geldik toplu çalışmalara. Benim oldukça mesafeli bulduğum bir seri Katliam serisi. Popülist bir şekilde bulabildiği kadar sanatçıyı 5 dakikalık bir altyapı üzerinde buluşturmak ne ortaya tam bir üretim çıkarıyor, ne de bir mesaj olabiliyor. Doğal olarak bir “herkesin 100 takipçisi dinlese… İyi para”dan öteye geçemiyor bu çalışmalar. Katliam bu sene başarılı bir Marketing ile oldukça dinlendi, özellikle Hayki ve Şanışer’in verse’leri bol tartışmalı gündeme yönelik söylemleriyle ilgi çekti.
Susamam
Madem Toplu Parçaları bu kadar eleştirdik, bir de olaya “olmuş” bir örnekten bakalım, Şehir ve Ritim bölümünde bahsettiğim gibi, Susamam oldukça başarılı bir Toplumsal tepki içeriyor. Peki Katliam ile Susamam arasındaki “başarı” nereden kaynaklanıyor ? Çok basit; Susamam’da neredeyse her sanatçı kendi verse’lerinde anlatmak istediğini başarıyla anlatmış, mesajını vermiş ve parçayı bir bütünlükle ilerletmiş (sonlara doğru bu anlatmak istenenler biraz zorlaşmış, benim düşüncem parçanın süresinden kaynaklı olduğu) bu hem bize güzel bir “toplu parça nasıl yapılır” prototipi verdi hem de Türkçe Rap’in protest damarını tekrar harladı. 2019’un En büyük olaylarından biriydi.
Farazi & Kodes – Ölmek için Doğanlar
Bu yıl Farazi hem twitterından bol bol tekrarladı, hem de Kodes Kahra ile birkaç teklileri yayınlandı. Dramelodi’nin Kodesinin geri dönüşü bence oldukça hatırlanabilir oldu çünkü Albüm bence oldukça doyurucu, tatmin edici bir çalışmaydı. Farazi klasik Farazi Beatleriyle Kodes Kahra’yı beslemiş; Kodes ise klasik 9 numara tarzıyla ceza sahası içinde şov yapadurmuş (bu kadar çok futbol terimi kullandığım için utanıyorum. Fakat Çakı gibi albüm.) Umarım Kodes Kahra önümüzdeki süreçte de üretmeye devam eder.
Allame – AV
Basemode etiketiyle çıkan yeni Allame albümü, bu yılın benim açımdan beklemediğim işlerindendi. Benim şahsen tatmin olmaktan uzak olduğum bir albüm oldu, Allame’nin 2015 “Bu Senin Ellerinde” teklisinden bu yana kullandığı vokali bana tek boyutlu ve hissiyattan uzak geliyor. Ancak Allame’nin kendi doğrularıyla yaptığı üretimlerle oluşturduğu kendine has kitlesinin oldukça memnun olduğunu gözlemledim bu albümle alakalı, AV albümü yine senenin konuşulan işlerinden biri oldu.
Norm Ender – Mekanın Sahibi
Türkçe Rap’in demirbaş Toxiclerinden Norm Ender’in piyasaya 26. Geri dönüşü ülke genelinde virallerle karşılandı, yaşları küçük kitlesini adeta diğer sanatçıların üzerine salan Norm, tam olarak bildiğimiz gibiydi. Parçanın etkisiyle mainstream medyanın da gözbebeği olan Norm, “Popüler Kültür” eleştirilerini 10. Dakikasında yutup, Reklamlarda ve Magazin programlarında boy gösterdi. Neredeyse müziği ile konuşulmayan tek Müzisyen olan Norm, Beatinin çalıntı çıkmasına yönelik iddialarla bu unvanını kaybetti ve müziği ile konuşulmayı başardı.
Ezhel – Olay & Lolo
Mekanın Sahibi’nin magazinde getirdiği gürültü patırtı ardına tüm gözler verilecek cevaplara çevrilmişti, Lolo bu açığı kapatmaya çalışırken (daha sonraları parçanın bir cevap değil daha önce kayıt edilmiş olduğunu öğrendik) yer yer başarılı oldu. Ancak genel anlamda hayranlarının beklediği sertliğe hiçbir zaman yaklaşmadı Ezhel. Olay ise Susamam ile aynı gün çıkarak bambaşka bir hava estirdi. Özellikle Ohal uygulaması ve ülkenin toplumsal problemlerine yönelik sözlerle bol bol konuşulurken, Son yıllarda gördüğümüz en sert kliplerden biriyle herkesin dilindeydi.
Keişan – Aranan Adam 2
“Lamborghini” teklisi ile dönüşünün sinyallerini veren Keişan, Aranan Adam 2 ile tekrar Türkçe Rap’e dönmüş oldu. Albüm öncesi gelen “Ne Bakıyon Dayı Dayı” parçası çok sert eleştirilerle karşılaşmış olsa da, Albümdeki Khontkar düeti “Görmedin Böylesini” bence oldukça başarılıydı. Trap sahnesinde oldukça iddialı olan Kei bakalım 2020 yılında neler yapacak.
Stabil – Varosh & Serseri Bey
Adım adım kendine müthiş bir kitle oluşturan Stabil, bu yıl “Varosh” ve “Serseri Bey” ile ön plana çıktı. Kendi adıma Serseri Bey parçasındaki anlatımı dinlemesi yorucu bulsam da Varosh parçası oldukça hoşuma gitti. Stabil her ne kadar yeni nesilde Şam, Ati kadar öne çıkmasa da bence Jenerasyon içerisinde oldukça güçlü isimlerden birisi, özellikle Varosh parçası bunun kanıtı diyebilirim.
Emboli – Avangart
Daha önce blogda incelemesini yazdığım Emboli – Avangart 2019’un en sürpriz işlerinden biriydi. Yine Yeni Nesile dair en umut verici işlerden biriydi. İnceleme için tıklayın.
Kayra – Bütün Ayazların Ortasında
2019’da Kayra’yı tekrar dinleyebildik. Parça parça yayınlanan albüm bu açıdan oldukça negatif bir başlangıç yaptı. Zira albüm baştan sona bir hikaye anlatıyordu, belki bir dizi veya film olsa bu bölümlendirmeyi anlayabilirdim ancak Tüm hikayeye kendini kaptırmak heyecanını bölmek hoş değildi. Klibin de etkisiyle Kafamda Cehennem albümden en öne çıkan parça oldu. Ancak albümün son hali oldukça kaliteli bir hikayeyi anlatıyordu. Kayra’nın Hikaye Anlatıcılığı yeteneğinin en oturmuş hali olan Bütün Ayazların Ortasında; Kayra’nın belki en iyi değil ama en hikaye çerçeveli çalışmasıydı.
Fuat – Omurga 1 & 2
Rapüstad’ın dönüşü de Parça parça oldu! Yılın hatta belki de son 3 4 yılın en sert çalışmalarından “2 Pushta”, Şanışer’in önlere çıktığı “İstemem”, Saian düeti “Omzuna Al” gibi parçalarla albüm Eski kulağı kesikleri baştan sona memnun etti. Açıkçası benim müzikal anlamda en çok tatmin olduğum parça “İstemem” parçası oldu. Özellikle Şanışer’den beklemediğim performans beni şaşırttı.
İmpala – Kim Nasıl Ölür?
2019’da sesini yavaş yavaş duyurmaya başlayan isimlerden İmpala. İlk olarak geçen yıl çıkardığı Sosyofobi albümden “Bugün Kim Öldü?” parçasıyla tanıdım. Türkçe Rap’te değinilmekten “kaçınılan” sözler ve başarılı vokali İmpala’yı takip listeme ekletmişti, bu sene ise İmpala’dan kulağıma takılan en belirgin iş Kim Nasıl Ölür? Oldu. Şarkı ismindeki Emile Zola – Kim Nasıl Ölüyor? Kitabı göndermesiyle şaşırarak tıkladığım parça beni her anlamda tatmin etti. Bu parçayla beraber benim gözümde İmpala’nın kalemine dair bir soru işareti kalmadı.
Hayki – Kargalar
2018’de OL ile dinlediğimiz Hayki bu yıl müzik dışı polemiklerle bol bol gündeme geldi, Susamam ve Katliam parçalarında duyuldu. Solo çalışmalarında öne çıkan işi ise Kargalar’dı. Son dönemde yaşadıklarını açıkyüreklilikle anlatan Kargalar bir Hayki şarkısının tüm özelliklerini taşıyor fakat Müzik dışı tartışmaların gölgesinde kaldı bu parça da.
Ceg – Şampanya & Sokaklar
Trapanasyon ile artık bir Star statüsüne yükselen Ceg’in 2019’da önce “Şampanya”sı ardından “Sokaklar” parçası oldukça ses getirdi. Şahsen Şampanya oldukça eğlenceli bir şarkı olmasına karşı “Rap müzik nedir?” tanımının eksikliğinden yararlanmış gibi geldi bana. Rap müzik kümesinde değerlendirmezsek gayet eğlenceli bir yaz şarkısı. Sokaklar ise lirik ağırlıklı ve anlatı anlamında bir ilerleyişe sahip. Bu açıdan ikisini ayrı kümelerde oldukça beğendim.
Contra – Hayırlara Ola & Zebani & Bir Yana
Contra kariyerinin en üretken dönemine Anıl Piyancı & Yeşil Oda ile yakınlaşması ile girdi diyebiliriz. Geçen yıl Kibir teklisi ve Yerden Yüksek albümünü dinlediğimiz Cont, bu yıl ise 3 tekliyle bizlerleydi, Hayırlara Ola – Zebani – Bir Yana üçlüsünde Zebani daha Protest bir duruşa sahip. Bir Yana ise Contra diskografisinin sound olarak en farklı işlerinden biri. Hayırlara Ola beni yakalayamadı, bu üçlü arasında en az beğendiğim çalışma oydu.
Aspova & Tanerman – Disosiyatif
Sahnemizin en üretken isimlerinden Aspova bu yıl; Akbabalar – Labirent – Bodrum – Of – Kapı teklilerini, Hell albümünü ve Tanerman ile Disosiyatif EP’sini dinletti. Bu çalışmalar içinde benim kulağımda en çok kalan Disosiyatif oldu. Tanerman ile uyumlarını çok beğendiğim Aspova bence Yasak Yerler parçasıyla müziğinin optimal halini ortaya koymuş.
Motive – Output NR.1
MOB tayfasının 2019 atılımında benim en çok heyecanlandığım isim Motive idi. Ancak İnanma dışında potansiyelini yansıtan bir parça yoktu, özellikle Peter Pan bana göre oldukça sıradan bir parça olmuş. Ki Output NR.1 sonrası MOB özelinde bir kelime dağarcığı problemi ortaya çıktı, Rolex & Mahalle arasına sıkışmış lirikler MOB’yi neredeyse bir niş haline getirdi.
GNG – Output NR.1
MOB’nin 2019’unun en dişe dokunur 2. Albümüydü, Telefonum Çalıyor kesinlikle başarılı bir çıkış parçasıydı, Hızlı Sokaklar – Bombay – Bağımlılar üçlüsü de albümün omurgasını oluşturan parçalardı ve kesinlikle sırıtmıyorlar. Ekiple alakalı eleştirim ise parçaların birinde UZİ ön plana çıkarken MURDA’nın geri planda kalması, diğer parçada ise tam tersi bir ön plan-arka plan eşleşmesi olması. Ancak GNG MOB 2019 özelinde başarılı bir işti.
Şiirbaz – Kulaklık Müziği 8
Başarılı Kelime oyunları, Sağlam Vokal, Straight Hip-Hop. Şiirbaz tam beklediğimiz gibi. Lirisistlik kavgasını bırakmayan ender MC’lerden Şiir, Kulaklık Müziği 8 ile 2019’a güzel bir imza atmış. Harikalar Diyarı, Sokak Lambasından Kaçış ve Kaybol üçlüsünü oldukça beğendim, diğer albümlerine oranla özellikle nakaratların ilerlediğini söyleyebilirim. Negatif olarak iki düşüncem var, birincisi altyapı tarafında albümün tekdüze olduğu gerçeği. Sample’lar ve özellikle Davulların neredeyse aynı döngüde ilerliyor oluşu “Kulaklık” ile dinlerken albümle ilgili negatif bir izlenim bıraktı. İkincisi ise Üretim sıklığı, Kulaklık Müziği “8” başlı başına bir sorun göstergesi olabilir, daha büyük ve arasında zaman olan albümler belki de Şiirbazın kitlesini daha hareketli tutabilir.
Furkan Karakılıç – FUEGO.
Yılın süprizlerinden biriydi benim adıma. “Sabah Silah Gece Bıçak” yılın çarpıcı parçalarından biriydi. Khontkar ile olan Sikimde Değil parçası da ayrıca beğendiğim bir çalışmaydı. RedKeys’in 2019 istilasının (onlar takeover diyor) en büyük göstergesiydi bu albüm.
Young Ouzo – Peki Peki
Tanerman ile olan “Jordan” parçasıyla inanılmaz sert tepkilerle karşılaşan Ouzo, Peki Peki ile topu kale çizgisinden çıkarıp atağa çıktı. Ben dahil bir çok insanı çıktığı hafta kendine hapsetti. Özellikle nispeten daha isimli MC’lerin ve YT’ların paylaştığı parça, Epidemik tarafındaki en iyi çalışmalardan biri oldu.
Server Uraz – Parmaklıklar Ardında
En son 2018’de 52 Hertz’i yayınlayan Server Uraz’ın 2019’da beni en çok yakalayan parçası, yakın zamanda gelmiş olan “Parmaklıklar Ardında” oldu, 2019 yılı Türkçe Rap’in Hukuk sistemi tarafından anlaşılmaya çalışıldığı bir yıldı, birbiri ardına gelen davalar ve soruşturmalar tüm Rapçileri kaygıya sevk ederken, Parmaklıklar Ardında tam da bu duygu durumunu anlatan bir çalışma olmuş. İkinci Verse ile hızlandıktan sonra nakarat keskin bir düşüş yaşattı, şarkıya yönelik en elle tutulur eleştirim bu.
1993 yapımı Menace II Society filmi sonrası aklımıza gelebilecek ilk düşünce; ölümün soyut bir kavram olmadığı olabilir; en az oksijen kadar, her yerde. Sadece babaannelerimiz çok yaşlandığında başlarına gelmeyen bir şey. Köşedeki adamın, kuzeninin, kardeşininin, yiğeninin başına gelebilecek bir olgu.—Yanlış yerde yanlış zamanda olan herkesin kurbanı olabildiği bir şey.
Selamlar, uzun süredir belli sebeplerden [işte o sebepler] dolayı yazamadığım blog yazılarının devamında, Soundcloud üzerinde bulunabilen Sanatçılara kulak kabartacağız.
İsviçreli Jazzquarterz, 90’lar BoomBap’ını belli noktalarda LoFi Hip-Hop ile yakınlaştırıyor. Fakat kendisine bir LoFi Artist demenin yeteneğine hakaret olacağını düşünüyorum, özellikle 2017 WRECK! Records çıkışlı Block Rockin’ Beats Vol.1’a verdiği Usual Suspects ve Cash Money parçaları bu janr genişliğinin en güzel örneği.
Benim “Liberty City” parçasıyla tanıdığım Alman Müzisyen AK420, Özellikle Youtube taraflarında çoktan keşfedilmiş bir isim. Jazzquarterz’dan farklı olarak biraz daha spesifik bir üretime sahip Beatmaker’ın öne çıktığı alan Sample’ı işlerken öldürmeyişi. Different Perspective ve Liberty City parçalarında bu özelliği oldukça belirgin.
İngiliz Prodüktör SubSkrilla, listenin en şaşırtıcı ismi bana göre. Crab N-ggaz parçasındaki nakaratlar ve perküsyon ağırlığı, Allover’daki müthiş sample, kendisini gerçekten sürpriz bir isim haline getiriyor. Ancak kimi noktada bu müthiş sampleları biraz “olduğu gibi” bıraktığını da söylemek gerekir, yine de bence önü inanılmaz açık. Dinlemeden geçmeyin
Emboli’nin 2019 PMC çıkışlı albümü “Avangart”, PMC’nin -bence- aslen güçlü olması gereken nokta, yani lirik kısmında parlayan bir albüm oldu. Ben ve benim gibi bir çok insan için eminim ki süpriz bir albüm olan Avangart, tüm dikkatleri Emboli’ye çekti ve yeni nesilin merakla takip edilen isimlerinden biri haline getirdi onu.
Albümü, çıkışından bu yana birden fazla kez dinleme şansım oldu, o sırada Emboli’nin bazı eski şarkılarına da denk gelip dinledim. Bu eksende, albümü ve albümdeki parçaları yorumlamak istedim. Hazırsanız gelin bir göz atalım;
7 Parçalık AVANGART albümü, Emboli’nin kariyerinin ilk çıkış albümü olarak kabul edilebilir, 2016’da “Zamana Aykırı EP”, “Güz Sancısı”, “Hudutlarım Sisli” gibi işler yayınlamış işleri var ve 2018’de “Kızıllar Suratımda”, “Yemin Yüklü Avangart”, “Mazgallara Biriken Sıvılar” çalışmaları bulunan Emboli, ismini yukarıda da bahsettiğim gibi aslen bu albüm ile duyurdu. Peki Avangart ne demek ?
Avangart aslen askeri bir terim. “öncü birlik” anlamına geliyor, fakat günümüzde özellikle sanat alanında, “bir akımın lideri”, “zamanından ileride” gibi anlamları da karşılamaya başladı.
Bence bu anlamda tüm tanımları karşılıyor albüm. Bir nevi “çıkış albümü” olmasına karşı, bulunduğu yer ve üslup açık bir şekilde “öncü birlik” iken, mainstream hiphop’a yönelttiği eleştiriler ise “zamanından ileride”..
Genel olarak albümün güçlü yanlarına; “sokak, esenyurt, mahalle, açıksözlülük” diyebiliriz… Fakat albümün bir “çıkış albümü” olmasından kaynaklı bir çok yanlışı ve eksisi var, bunları şarkıları ele alırken değerlendirmek istiyorum. Hafif ısındıysanız, buyrun tek tek bir bakalım.
ŞARKILAR
Otuzdört
Albümün giriş şarkısı olan Otuzdört, bence Türkiye’de bir MC’nin çıkış şarkısı olarak yapılmış en sert şarkılardan biri, albümün tüm tonunu yaratan ve ana-hatlarını çizen parça “Seni yöneten ahlakçı pezevenkler. Her fırsatta dem vurur gelecekten” gibi bir iki bar ile başlayıp, ardından “Icra etmesin la gene rapler dönek ustaların” diyerek benzer bir mermiyi de, sözünü hiç sakınmadan Rap Camiasına döndürüyor. Burada da kalmıyor ve “Boşuna mı ilkeli bildiğin tüm müzisyenler bu endüstriye domaldılar? Apolitik tasmalı rapçi denk diskografine yazdığım 16 bar” diyerek sözünü sakınmamaya devam ediyor. Bu, Emboli’nin hem kendisini ilk defa dinleyen dinleyiciyi hayran bırakmasına yol açıyor, hem de Özgüvenini diğer sanatçılara gösteriyor. Şahsen bu açıksözlü tarzı Emboli’ye oldukça yakıştırıyorum, albümün benim açımdan en şaşırtıcı parçası, giriş parçası olan Otuzdört.
Yaslı
Bir önceki parçanın etkisiyle yükselttiğimiz beklenti bu parçada hayal kırıklığına dönüşüyor, oldukça kısa ve “sıradan” bir battle parçası olan Yaslı, albümün açık ara zayıf halkası.
Wack Gang
Wack Gang, sokak hissiyatının tekrar alınmaya başladığı bir parça olduğu için albümle ilgili umutlarımızı komple bitirmiyor ancak genel olarak kötü flow tercihi ve albümün geneline oranla renksiz bir beat seçimi, parçayı yine de gerilere sürüklüyor listemde. Ancak yine de çıkıştaki son dörtlük, albümün devamı için beni oldukça umutlandırdı
“Düzene bağlı hayalleriniz bizim gözümüzde bi pisuvar
Benim hayattan beklentim yok onun benden bi beklentisi var
Çünkü potansiyelimin farkında ancak çemberiniz bana dar
Embo nerde bi iktidar görse gider üstünü karalar”
Noktürnal
Albümün ve Emboli’nin belli bir lirikal derinlik üzerine çıkmaya başladığı nokta, tam olarak burası. Bariz bir şekilde artık cümlelerin ve betimlemelerin belli kaliteye ulaştığı parça, oldukça hoş ve bugünlerde artık daha sık gördüğümüz “Beatswitch” ile devam ediyor, ancak ikinci verse’ü ilk verse’e oranla biraz daha sığ bulduğumu söylemem gerekir. İkinci kısımda parçanın çıkışındaki derinlik ve hissiyatı tercih ederdim. Ancak yine de Noktürnal benim gözümde albümün dönüm noktalarından birisi.
Gözlerimde Saklı
Kesinlikle bir Emboli başyapıtı olan “Gözlerimde Saklı”, harika beat ve içsel yolculuk ile tartışmasız albümün en iyi parçası. Burada artık Emboli kendi potansiyelinin hakkını vermeye başlıyor. Özellikle “Embo işçi çocuğu, Embo işçinin baretinde” gibi sert ve duruşunu belli eden barlar ve albümün geri kalanında göremediğimiz sample’lar, albümü bir gömlek yukarıya taşıyor.
Bugün de Negatifiz.
Tüm “AVANGART” boyunca, Emboli’nin iki adım ileri bir adım geri gidişi bu parçada da devam ediyor. Noktürnal parçasında “abi bu sarmıyor ya..” diyerek eleştirdiği noktaya geri dönen Emboli, Kötü flow ve Nakarat ile albümün ikinci zayıf noktasını yaratıyor.
Favela Metod
Albümün parlayan şarkısı olan Favela Metod; Mahalle-Esenyurt ekseninde sırtını toplumsal gerçekliğe dayıyor ve adım adım bu Esenyurt çemberini anlatıyor, Adalet ve İşçi sınıfının artık en sert noktalarda duyulduğu parça, albümün aslında bu kadar ilgi çekebilmesinin bir nedeni. Ayrıca parçadaki Beat’in oldukça kaliteli ve tercih edilen Flowun da bir o kadar iyi olduğunu söylemem gerekiyor.
Çıkış
Albüm, bir çıkış albümü olarak oldukça sert bir üslup ve mesaj içeriyor. Ancak bu mesajın Türkçe Rap’e gerekliliği, yeni bir isim tarafından dile getirilişi albümü oldukça değerli kılıyor. Yapısal bağlamda birkaç hatası olmasına karşın, Emboli’nin potansiyelinden dolayı sıradaki albümünde bu hataları gidereceğine inanıyorum. Ancak albümden sonra dinlediğim “Mazgallara Biriken Sıvılar” sertliğinde çalışmaları Emboli’den daha fazla duymamız gerektiğine inanıyorum.
Grandmaster Caz, Bronx civarında hayatın kendisi için “yolunda” veya daha popüler tabirle “standart” gittiğini düşünüyordu.
Bronx’ta, Slattery Playground Basketbol sahasında MasterPlan Bunch’a karşı bi DJ Battle’ı yapacaklardı, arkadaşı Disco Wiz ile beraber tüm ekipmanları kurdular, pikapları sıraladılar. Fakat ikinci Plağa geçtiğinde bir şeyler ters gitmeye başladı.
“Pikap dönmeyi bıraktı, güç gitti. Ekipman çalışmıyordu” diyor “Açıkçası voltajla alakalı bi halt yediğimizi düşünüyorduk, “Yandık” diyordum içimden, ancak daha sonra Puf! Puf! Puf! Birbiri ardına ışıklar gitmeye başladı, tüm semt karanlıkta kalmıştı.”
Bilmediği şey, tam o anda, ışıkların New York’un her yerinde “puflamaya” başladığıydı. Günümüzde “1977 Karanlığı” olarak bilinen olayın başlangıcı aslında Bronx’taki bir sanat hareketinin gelişmesine yardımcı oldu: Hip-Hop.
77 Karanlığının Kültür üzerindeki etkisini değerlendirirken, 1977’de Hip-Hop’un ne kadar küçük çapta olduğunu anlamak önemlidir. Gruplar sadece DJ’lerden oluşuyordu neredeyse ve sayıları iki elin parmaklarını geçmezdi.
“O Dönemin isimlerinin hepsiyle bir tanışıklığım var, tabii herkesle aynı samimiyette değildim ama yine de bu kültürle alakalı olan, ekipmanı olan herkes birbirini tanırdı çünkü çok az kişiydik.”
13 Temmuz 1977 gecesi, bir doğa olayı bu işi değiştirmeye karar verdi.. Bir yıldırım yedek üniteler ve yönlendirme tesislerinin aşırı yüklenmesine sebep oldu ve ertesi sabah 09:30’a kadar New York’un çok büyük bir çoğunluğu karardı, Şehir ise kaosa sürüklendi. Resmi verilere göre 16 bin mağaza yağmalandı, Bine yakın yangın çıktı, toplam maliyeti ise 300 milyon olarak tahmin ediliyor.
Caz kendisi için bir mikser çalmak için harekete geçmişti.
“Bu olaydan sonra çok sayıda DJ çıkmaya başladı çünkü ekipmanlar ulaşılabilir hale gelmiş, sayılar artmıştı” diyor. “Bu ekipmanın çoğu satıldı veya çalındı. Ancak DJ teçhizatına erişimi olan insanların sayısını arttırdı. ”
Yazar ve hip-hop bilgini Joe Schloss’a göre, ihtiyacı kişilerin bir şekilde pikaplar, mikserler ve hoparlörler bulabildiği, özgün bir “paylaşım ekonomisi” de ortaya çıktı.
Ve Gruplarda olan, Battle’lara hazırlanan DJ’ler sık sık kendi aralarında bir ses sistemini birlikte antrenman yapabilir hale gelmişlerdi.
“Aynı anda bu ekipmanları kullanabilmek için yerler keşfetmeye de başladık (ÇN: yangın sonrası boşaltılan yerlerden bahsediyor) bir çok insan Karanlık sırasında ekipmana ulaşmıştı ancak ulaşamayanlar yine de kullanabilir haldeydi”
Eşiyle Beraber “The Get Down”ın yazarlarından olan Allison Glcok Cooper’a göre “Karanlık, Hip-Hop’a gerekli olan kıvılcımı sağladı. Yıldırımdan gelen enerji bu enerji arayan küçük kültüre gerekli olan tüm momentumu sağladı”
Yazar ve hip-hop bilgini Joe Schloss : “Hip-Hop, toplumun geri kalanının doğru dediğine yanlış demek, o kurallara göre oynamamak” diyor. “Bu kurallar ile adil bir şekilde muamele görmeyeceksek, Neden kurallara uyalım? Neden kendi kurallarımızla oynamıyoruz?” demek” diyor.
||The 1977 NYC blackout and the hip-hop spark that ignited soon after ismiyle Robert Spuhler tarafından yazılan yazının çevirisidir||
||Flow Radyo için yazdığım Hip-Hop ve Mixtape Kültürü yazıları||
Önce Kasetten CD’ye, CD’den zip dosyalarına doğru ilerleyen, Hip-Hop’un promosyon yöntemlerini ve yeni sanatçıların önünü açan bir Altkültür, Mixtape; Flow Radyo Hip-Hop Mektebi’nin bu haftaki bölümüne konuk. Bu Mixtape kültürünün geldiği nokta ve yaptığı büyük işlere, gelin hep beraber bakalım.
||Flow Radyo için yazdığım Hip-Hop ve Mixtape Kültürü yazıları||
Giriş
Önce Kasetten CD’ye, CD’den zip dosyalarına doğru ilerleyen, Hip-Hop’un promosyon yöntemlerini ve yeni sanatçıların önünü açan bir Altkültür, Mixtape; Flow Radyo Hip-Hop Mektebi’nin bu haftaki bölümüne konuk. Bu Mixtape kültürünün geldiği nokta ve yaptığı büyük işlere, gelin hep beraber bakalım.
Selamlar Flow Okuyucusu, geçtiğimiz hafta başladığımız ve her hafta Bağımsız Hip-Hop’un damarlarında gezdiğimiz MUTLAKA serisinin dördüncü bölümünde “Mindflip – Everywhere We Go” Teklisine ve “Gentry Fox – Project Alpha” albümlerine bakıyoruz. Hazırsanız, başlıyoruz.
Mindflip – Everywhere We Go
Kanadalı Mindflip’i keşfedişim yaklaşık 3 – 3.5 hafta öncesine dayanıyor, Son single’ı Fake Friends ile kendisini duymuş olmama rağmen kendisinin şu ana kadar kaydettiği en iyi şarkı, “Everywhere We Go” kesinlikle MUTLAKA’nın içerisinde yer almalıydı. Pozitif Mesajlar, California Love esintisi sunan beatler ve Bağımsız Hip-Hop!
Gentry Fox, Project Alpha ile 2018’in sonlarından 2019 başlarına dek çıkardığı tüm teklileri bir araya getiriyor. Mixtape vesilesi ile bazılarını tekrar mixlemiş, prodüksiyonları biraz düzeltmiş. Hafif bir cila yani. Fox bu projeyi “tembelliğimi yenmek için başladığım bu tekli serüvenini en sonunda bir birleşme, mixtape ile bitirmek istedim” diye açıklıyor kendi bandcamp sayfasında.
Öne Çıkanlar : Vita, Woke, Dream. Peki ama Neden ? Fox’un bence kendini daha çok geliştirebileceği storytelling, hikaye anlatma yeteneğinin en sivrildiği üç parça.
Okuduğunuz için Teşekkür ederim, Umarım bu iki bağımsız, önümüzdeki haftaya kadar kulaklığınızı meşgul edip aynı anda sizi Bağımsız Hip-Hop’a acıktırır. Haftaya Mutlaka 3’te görüşmek üzere !
Selamlar pek sevgili Flow Radyo okuyucuları ve Mutlaka Takipçileri, her Çarşamba olduğu gibi bu hafta da bağımsız Hip-Hop’u keşfediyoruz.
Oddisee – The Good Fight
Oddisee’nin 2015 çıkışlı “The Good Fight” albümü, Bandcamp’te yerini aldı. Jazz tonları ile yaratılmış Hip-Hop albümü, materyalist ve günümüz dünyasının haz odaklı yaşamına bir bakışta bulunuyor. Prodüksiyon ve Mastering işlemleri Oddisee tarafından yapılan albüm, Fader tarafından “bağımsız ve anlaşılabilir mesajlar içeren yeni nesil Jazz-Hop” olarak değerlendirildi.
Boom Bap Hip-Hop ve Chill’in kusursuz birleşimi ! Pozitif mesajlar, ruhani bir tekrar yaratılış mesajı içeren True & Livin’ EP, son zamanların en lezzetli Hip-Hop üretimlerinden bir tanesi. Mix & Mastering işlemleri Dirty Science isimli bağımsız Crew tarafından yapılan albümün prodüksiyon işemleri Blue & Exile’a ait.
Selamlar Flow Okuyucusu, geçtiğimiz hafta başladığımız ve her hafta Bağımsız Hip-Hop’un damarlarında gezdiğimiz MUTLAKA serisinin ikinci bölümünde “Case Bargé – Transcend” ve “Roga Raph – Nostalgiks” albümlerine bakıyoruz. Hazırsanız, başlıyoruz.
Case Bargé – Transcend
Cleveland’lı Case Barge aynı zamanda Alls Lost Outside Our Fantasy (ALOOF) isimli Kollektif ve Label’ın kurucusu. 2017’de yaptığı çıkış albümü Insanity’nin üzerine koyarak 2019’da tekrar kulaklığımıza misafir oldu. Case kendi müzik yapma motivasyonunu oldukça vurucu cümleler ile açıklıyor : “Case’in Motivasyonu, sömürülenlerin dikkatini dağıtan günümüzün ana akım müzik ve medyasında satılan içeriğin karşısında durmak, müziği aracılığıyla bilinçlendirmeyi teşvik etmek ve arttırmaktır. Şiddetin, uyuşturucuların ve kadınların müzik ile sömürülmesi ya da siyasetin, dinin ve ırkın tahrip edilmesi ; bunlar müzik endüstrisi ve insanlığı bir bütün olarak ilgilendiren, iyileştirmemiz gereken konular.” Case’in Transcend albümü, bir çok noktada prodüksiyon olarak değişimler yaşasa bile taşıdığı mesajlar açısından duymak istediklerimiz ve istemediklerimizi barındırıyor, politik ama dürüst, piyasaya sinirli ama dinleyiciyi de eleştiriyor. Mutlaka’da yeri hazır ve inanıyorum ki kulaklığınızda da olmalı.
Öne çıkanlar : Manifest ve Transcend. Peki Ama Neden ? : Her iki şarkı da, Case’in müziğinin ana kolonlarını ifade ediyor. Manifest ismiyle yeterince özetlerken, Transcend şarkısı müziğindeki arayışın başlıca ifadesi.
Roga Ralph, New York’ta çalışmalarını sürdüren bir MC, ilk çıkışını 2015’te Visionary Shift ile yaptı, Nostalgiks ise ikinci albümü. Genelde MUTLAKA içerisinde en fazla 1 yıllık albümler, içeriklere yer vermeye çalışıyorum. Ancak 2017’de çıkıp 2019’da Bandcamp denizine düşen bu müthiş ve benim gözümde gerçekten “kült” albüm, düşünmeden bu kuralı biraz esnetmeme sebep oldu. Zira albümün içindeki “Won’t Stop” “Bring it back” “Where Ya R” gibi uç seviye parçalar, bugün “mainstreamleşebilmiş conscious hiphop”
içerisinde bile oldukça üst sıralarda yer alabilir. Bence Roga Raph’in Nostalgiks’i mutlaka ama mutlaka her hiphop severin kulaklığına ulaşması gereken bir albüm.
Öne çıkanlar: Won’t Stop, Bring it back, Where Ya R. Peki ama Neden ? : klasikleşmiş Hip-Hop soundunu bağımsız sahnede en iyi örneklendirmiş parçalar.
Okuduğunuz için Teşekkür ederim, Umarım bu iki albüm önümüzdeki haftaya kadar kulaklığınızı meşgul edip aynı anda sizi Bağımsız Hip-Hop’a acıktırır. Haftaya Mutlaka 3’te görüşmek üzere !
||Flow Radyo üzerinde yazdığım Mutlaka serisinin ilk yazısı||
Selamlar Sevgili Flow Radyo okurları, MUTLAKA serisine hoşgeldiniz. Her Çarşamba sizinle, bağımsız – taze Hip-Hop’u keşfedecek ve dinleyeceğiz. Bu ilk haftanın iki konuğu var. Yugen Blakrok ve Chris Orrick.
YUGEN BLAKROK – ANIMA MYSTERIUM
Güney Afrika’lı Yugen Blakrok, ismini geniş kitlelere Black Panther Soundtrack albümünde devlerle beraber yer alarak duyurdu. Ancak bana göre, bağımsız hiphop camiasının son zamanlardaki en kaliteli albümlerinden birine imza atarak bu yılı kariyeri açısından kusursuz bir hale getirdi. Anima Mysterium açık ara kelime oyunları ve mistik sözlerle bezeli Hip-Hop yangınını sulamak için yaratılmış. Ancak albüme geçmeden önce Yugen’den biraz bahsetmek gerekli bence. Güney Afrikalı Kadın MC Yugen Blakrok Resmi çıkışını 2013 yılında yine bir bağımsız, Return of the Astro-Goth Albümü ile yaptı, 90’lar drum’ları ve saykodelik synthesizerlar ile Güney Afrikadan duyduğumuz sound’un aksi bir iş çıkardı -bkz. Die Antwoord- Son olarak Bandcamp ile 2018 yılında yaptığı röportajda söylediği şu laflara dikkat çekmek gerekiyor:
Öne Çıkanlar : Obsidian Night, Carbon Form, Hydra, Picture Box. Peki ama Neden ? : Yugen Blakrok’un kelime oyunları ve “kozmik” göndermelerinin en öne çıktığı parçalar.
CHRIS ORRICK – OUT TO SEA
Chris Orrick, Michigan’lı. Eski bir Makinist ve çıkışını 2015’te “Learning to Punch” albümü ile yaptı. Amerikalı bir ortasınıf beyaz. Kendisini şarap yerine viski içen, defter yerine bilgisayar kullanan bir Bukowski olarak görüyor. Müziğinin en vurucu yönü ise Amerikan Orta-Sınıfındaki sıradan bir insanın yaşadığı problemlerin ta kendisi çünkü Genellikle verdiği röportajlarda müziğini “Kendimi betimliyorum” olarak tarif ediyor. Out To Sea, Hikayeleri ve aksak ritimleri ile bence bu hafta şans vermeniz gereken bir albüm.
Öne Çıkanlar : Liquor Store Hustle, A Dying Man, America Online. Peki ama Neden ? : Bahsettiğim “sıradanlığın problemleri” ve SosyoPolitik ezilişin en öne çıktığı şarkılar, özellikle America Online
Güzel dinlemeler, haftaya sıradaki MUTLAKA ile görüşmek üzere.
||Flow Radyo’da Haziran ayı boyunca yazdığım Hip-Hop Modasının Kısa Tarihi serisi||
Hip-Hop Modasının Kısa Tarihinde, geride kalan iki bölümle beraber Hip-Hop modasının evrimine ve bu evrimin kilit noktalarına bakmıştık, şimdi ise üçüncü ve son bölümle beraber, HipHop giyim tarzlarının başlıklarına bir bakış atacağız.
Run DMC ve Adidas Kültürü
Hip-Hop giyiminin ilk yıllarında bariz öne çıkan giyim tarzı eşofman üstleriydi, b-boy kültürüyle harmanlanan bu moda anlayışı, Run DMC’nin My Adidas parçasıyla markalaşmıştı. Üç çizgi bir üniformaya dönmüştü
Günümüzde ise Adidas Stan Smith serisi ile aynı hava ve tarz yakalanabilir.
Siyah Bilinci
80’ler sonlarında, KRS-One ve Public Enemy gibi isimler Siyahi milliyetçiliğini açıktan destekliyordu. Beraber Afrika giyimine referanslar yaratan bir giyim dili yarattılar, kırmızı yeşil ve siyah. Kara Panter logoları.
Günümüzde, Asker kamuflajları ve bol patch’ler.
Dapper Dan
Yazı serimizde de dile getirdiğimiz gibi, Hip-Hop modasının adeta “yaratıcısı” Dapper Dan’in kendine ait bir giyim dili vardı. Eric B ve Rakim’in Pain in Full albümünün kapağında da onları giydiren Dapper Dan’den başkası değildi.
Günümüzde Dapper Dan tarzı için 3XL sweatler ve Hoodiler, bol kapriler tercih edilebilir.
Lo-Life
Ralph Lauren, 80’lerde Polo markasını, zengin ve haftasonlarını yatlarında geçiren zengin beyazlar için kurgulamıştı. Ama bu tarzın Hip-Hop dünyasında çok beklenmedik bir etkisi oldu. Lo-Life tayfası büyük miktarda Polo kıyafeti çalmıştı depolarından ve sürekli bunları giymeleri ile adeta “sembolleri” haline getirdiler.
Günümüzde Lo-Life gibi giyinebilmek için, farklı renklere sahip ceketler, yatay çizgili tişörtler ve düşük bel pantolonlar kullanılabilir
Hardcore
New York’un bol kesim cafcaflı tarzına karşı LA tarafında NWA, müziklerini yansıtmalarına yardımcı olacak bir giyim tarzı yaratmıştı, siyah kotlar, memleketlerinin beyzbol şapkaları ve beyzbol ceketleri, altın kolyeler.
Günümüzde NWA gibi dolaşmak için tamamı siyah fullcapler, bol kotlar ve raiders logolu tişörtler kullanılabilir.
PHARRELL
Pharrell’in Hip-Hop modasını nasıl değiştirdiğini daha önce konuşmuş, yaptıklarından bahsetmiştik. Japon markaları ağırlıklı giyinen ve ipek kumaşla Hip-Hop’u tanıştıran adam, Hip-Hop modasına 2000ler başındaki formunu veren kişiydi.
Günümüzde Pharrell tarzı giyim, açık renkler, değişik renk skalası ve kırmızı tonları ile sağlanabilir.
Kanye ve Ayakkabı Kültürü
Kanye kariyerinin uzun bir dönemini, modacı olarak ciddiye alınmadığı konusunda söylenerek geçirdi. Ama artık Yeezus ciddi bir sokak modası belirleyicisi, artık Kanye’nin Hip-Hop giyimi üzerinde kendi fark etmese bile ciddi bir etki alanı var.
Günümüzde Yeezus modasının kilit noktaları, üst ve alt giyim arasındaki belirgin beden farkı, üst taraflar 3x, 2xl iken alt tarafta giyilen jogger pantolonlar veya kotlar, L veya M oluyor.
Hip-Hop Modasının Kısa Tarihi serisinin sonuna geldik. Bu Üç yazılık seride Hip-Hop modasının geçmişi, geleceği ve evrimini konuştuk. Sıradaki Mahalle Mektebi için, haftaya Pazar günü görüşmek ümidi ile sevgili Flow okuru.
||Flow Radyo’da Haziran ayı boyunca yazdığım Hip-Hop Modasının Kısa Tarihi serisi||
Dapper Dan’in bırakışı, Rap’in sertleşmeye ve daha özgün bir şeye doğru tarzı kayması yaşaması ile aynı zamana denk geldi. Rapçiler de lüksün basamaklarında hızlanıyorlardı. Wu Tang Clan, kendi markası olan Wu Wear’i piyasaya sürdüğünde, Neslin sanatçıları neyi teşvik edebileceklerini ve nasıl ödüllendirildiklerini kontrol edebildiklerini fark ettiler.
KENT MODASI DEĞİŞİYOR
“Reddedilmeyi” bir tarz beyanına dönüştürdüler, onlar gibi, en azından ancak sisteme en fazla tahammül edebilmiş hayranlar için kıyafetler yarattılar. Müzikleri gibi kıyafetleri de gerçeği yansıtıyordu. Bol kot pantolon, beyzbol ceket ve Timberlands giyen, bunu adeta üniforması yapmış Wu Tang gibi Suç ve Ceza’dan daha kalın bir FBI dosyanız varsa, bunlar sizin de giydiğiniz şeylerdi.
DeLeon, “Sen “kentsel modası”nın yükselişini yaşadın” diyor. “Bir ton markanız var. Özellikle pazardaki bu boşluğu gören rapçiler tarafından başlatılan çok sayıda markanız oldu, ‘Tamam, moda markaları dinleyicilerimizle ve izleyicilerimize hitap etmeyi başaramıyor, o zaman hakikaten o dünya için yeni bişiler yaratalım. ”
Kıyafetlerin yanı sıra kendi içkilerini ve purolarını yarattılar, rap videolarında görünen ürünlerinden satış yapmaktan mutlu olan markalardan aldıkları donuk tepkilerden bıktılar ama yine de markalar rapçiler için birçok şey yapmaya hazırdı.
Daha sonra sahneye Pharrel çıktı, Hip-Hop giyime yeni şeyler eklerken de hiç çekinmedi, daha “sokak” çantalar, paten, punk esintisi, Japon sokak tarzı. Kanye West’in pembe sırtçantası kullandığı ama hala satışlarda 50Cent’i geçtiği bir dönem yarattı. Pharrel sonrası Hip-Hop giyim tutarlılığını kaybetti fakat yeni bir renk yarattı.
Rap listelerde tırmanırken dışarıda olan duruşunu kaybetti. En büyük sanatçıları – pop yıldızlarını yerinden etti, sonra ise pop yıldızı oldu. Şimdi, cebi şişen herhangi bir rapçi, istediği kadar Fendi alabilir. Spotify’ın Rap Caviar’ında yer edinin ve Louis Vuitton muhtemelen size Instagram’daki tüm postlarınıza yetecek kadar giyecek göndersin. Business of Fashion’ın editör yardımcısı Christopher Morency “Lüks markalar, rapçilerin kültürel diyaloga hükmettiği gerçeğini kavradı” diyor. Markalar ya gemide ya da dışarıda kalacaktı.
DeLeon Rap modasını iki döneme ayırıyor: Pharrell’dan önce ve sonra. Kıyafet daha önce aidiyet ile ilgiliydi, şimdi de hip-hop’a hakimiyet ve gösteriş ile ilgi.
MODA HAFTASI
Moda haftalarında ön plana çıkan ilk rapçiler arasında, en başından ilginç ve ezoterikliği ile ün kazanan ve modayı kimliğinin ayrılmaz bir parçası haline getiren ASAP Rocky ve Kanye vardı. Markalar ve sanatçılar arasındaki gerçek işbirliğine kapılarını açtılar.
2016’da ASAP Rocky, Dior Homme’in ilk siyah yüzü oldu, ancak kampanya, lüks bir evden fazlasıydı. Morency, “[o zamanlar] Dior Homme yaratıcı yönetmeni Kris van Assche ve Rocky arasındaki ilişki yıllar öncesine dayanıyor” diyor. “İlk başta Dior Homme’i çeken Rocky oldu, tam tersi değil”
İlk an dışında, ikinci basamaktan itibaren, Moda ve Rap derinlemesine simbiyotik bir ilişki içine girmiştir. Son iki yılda, Louis Vuitton, Marc Jacobs ve Saint Laurent, genç kitleleri var olan kitlelerinin yerine almaya çalışıyor ve bu hareketin bir parçası olarak rap-çerçevesinde reklam kampanyaları yayınlıyorlar.
Morency, “Yeni lüks tüketici Milenyum Doğumlular” diyor. “2025 yılına kadar, küresel kişisel lüks giyim pazarının yüzde 45’ini oluşturacaklar. Lüks markalar, bu nesilde bilinirlik istiyorlarsa, rapçileri kucaklamak zorunda kalacaklar, ancak bu kucaklamanın özgün olması gerekiyor. ”
Modayla ilgilenenler için, İyi haberler bu kadar. Hip-hop, müzikte en yaratıcı akımlardan biri ve artık bu akım gardroplarımıza kadar uzanabiliyor. Sokak giyiminin yükselişi, yükseklerin alçalması ve unisex moda akımıyla beraber yepyeni bir soluk yarattı, giyim devleri hala buna adapte olmaya çalışırken, bir sonraki bölümde Hip-Hop giyiminin geçmişten bu yana olan tarzlarına ve bu tarzları günümüzde nasıl giyebileceğimize bakacağız. İyi haftalar Flow Okuru.
|| Bu yazı, Fashionbeans.com’da Tom Banhan tarafından yazılan “The Story Of Hip-Hop Style, From Run DMC To ASAP Rocky” yazısının çevirisidir ||
||Flow Radyo’da Haziran ayı boyunca yazdığım Hip-Hop Modasının Kısa Tarihi serisi||
2002 Yılında Stilist Rachel Johnson, Müşterisi Ja Rule’un fotoğraf çekimi için New York’ta bir Burberry mağazasına girdi, Fotoğraf çekimi için bir reklam anlaşması yapmak istiyordu, Ja Rule Burberry giyecek ve Burberry’nin reklamının yapılmasına yardımcı olacaktı. Ja Rule “Pain Is Love”ı yayınlamış, Satışlarda Üç Platin Plağı kazanmıştı bile. Bu, markaların genellikle seveceği bir anlaşma olmasına karşn Burberry Ja Rule’a yardım etmeyi reddetti.
“Üzerinde Burberry olmasını istemediler” -Marka imajına zarar geleceğini düşünüyorlardı- diyor daha sonraları Rachel Johnson. Ancak Johnson o kıyafetleri Burberry’den almayı başardı, satın aldı. Peşinden fanları da Burberry almaya başladı, bir kaç hafta sonrasında, Burberry Ja Rule’a bir teşekkür mektubu yollamıştı.
On yıl sonra, Marka kendisini Hip-Hop giyiminde farklı bir noktaya konumlandırdı, Skepta ve Nicki Minaj ile anlaşmaları var, Çinli rapçi Kris Wu ile yeni bir anlaşma imzaladılar. Burberry adım adım rap müziğin en prestijli markalarından biri olurken aynı anda Hip-Hop konusundaki memnuniyetsizliğini de aştı.
En büyük Sokak Modası sitelerinin birisi, Highsnobiety’nin Editörlerinden Jian DeLeon şöyle söylüyor : “Hip-Hop, gençliğin ve isyanın, başkaldırışın sesi olmuşken, -Kanye, Beyonce, ASAP Rocky gibi isimler- şöyle diyor : “Neden bu şirketlere bedava reklam şansı veriyorum ki?” Lüks logolara kıyafetlerde sahip olmak, her zaman başarılı Hip-Hop’un sonuçlarından biri olmuştur, ancak Rap müziğin mainstream oluşu sanatçılarda da değişikliklere yol açtı “Artık marka olduklarını ve markalarının sahip olduğu gücü biliyorlar. Artık ne yaptıklarının bilincine sahipler.”
DJ Kool Herc’ün ilk partisinden bu yana, Hip-Hop kültür olarak, marjinal bir konumda oldu. Görünüşler en az ses ve dans kadar öz kimliğin bir ifadesiydi. Kısmen de başarının getirdiği bir sonuçtan ibaret oluyordu, Suç ve şiddet içerisinde büyüyen siyahi çocuklar, fırsat
eşitsizliğinin doğurduğu açgözlülüğü lüks markalarla doyuruyor ve aynı anda Amerikan Rüyasının yarattığı topluma orta parmaklarını doğrultuyorlardı.
Gerçek Sokak Giyimi
Rap, tartışmalı şekillerde müziğin en girişimci türü, rüşvetlerle ve acelece, sokaklardan yukarıya bir serüvenin anlatısıdır. Başka hiçbir müzik türü alttan başlamaya bu kadar odaklı değildi. Rock müziğin üniforması Rock hayranlarının annelerini korkuturdu en fazla, ancak rap müzik için kıyafetler yazdıkları satırları destekleyen cephanelerdi.
Rap müziğin ticari sıçrayışı, yıldızları lükse ve finansal erişime ulaştırdı fakat yine de ırk kökenli bir noktada sıkışıp kalmışlardı. Markaların sokak kültürüne bakışı oldukça temkinliydi, çünkü Biggie Louis Vuitton’u büyütebilirdi evet, fakat LV müşterilerinin beyaz ve ortayaşlı kesim olduğunu biliyordu, pahalı kumaşlarının bir anda eski bir uyuşturucu satıcısının üzerinde olmasına hazır değillerdi.
Harlem’de bulunan gerçek uyuşturucu satıcılarına karşı daha da isteksizlerdi, Harlem bölgesinde mağaza açmamakta direndiler ve Beşinci Cadde’deki mağazalarında genç zencilere hoş davranmadılar. Bu erişilemezlik, lüksü daha da arzulanabilir hale getirdi, bu yüzden Harlem’in terzileri geçici bir çözüm buldu
Dapper Dan ve Bomber Ceket’in Doğuşu
Dapper Dan isimli bu tuhafiyeci, ki kendisi aynı zamanda kıyafet baskısı da yapıyordu. Lüks deriye çizik kumaşlar, baskı logolar yapıyor, onları bol kesim bomber ceketler veya paltolar haline getiriyordu. Yaptıkları günümüzde vintage butiklerinde gördüğünüz çakmalardan değildi, el yapımı ve bir adetti, çoğu zaman da ilham alınan eserlerden daha pahalıydı, kurşun geçirmez panelleri olan bir parka veya gizli cepler bile ekliyordu, tam harlem işiydi.
Parson Tasarım Okulunda Moda Çalışmaları Profesör Yardımcısı olan Rachel Lifter “Dapper Dan’in 80’lerde yaptığının bir ismi var, “Siyahlaştırılmış Moda” diyor. Dan’in yaptıkları, sokak kültürünü, genç ve zengin insanların ihtiyaçlarını – isteklerini içeriyordu, “yaptığı şey politik-estetik olarak moda kültürüne uzun yıllar sürecek bir stil mirası bırakmak oldu”
Gelecek yıllarda Hip-Hop giyim, bol kesim, spor kıyafetlerden etkilenmiş şekilde ve sokakta da anlamlı duracak şekilde tasarlandı. Asıl hedef Rapçilerdi ve rapçiler için Dapper Dan tarzı, başarıya ulaşmaya yaklaştığının bir işaretiydi.
DeLeon, “Rapçiler uzunca süre modayı sevmiş ve arzulamışlardı ancak onunla iletişime geçemiyor, geçmek istemiyorlardı, çünkü markaya zarar vereceklerini düşünüyorlardı, çünkü marka öyle düşünüyordu. Ancak Dapper Dan’i bulduklarında onları anlayan, ihtiyaçlarının ne olduğunu bilen ve aynı dili konuştukları birini bulabildiler.”
Dan’in tasarımları albüm kapaklarında, kırmızı halılarda ve ağır siklet şampiyonlarının üzerinde ortaya çıkıyordu, Mike Tyson 1988 Ünvan maçından önce “Don’t Believe the Hype”
ceketini basın toplantısında herkesin gözünün önüne seriyor, Siyahi modası ile mesaj veriyordu…
Sıradaki bölümde : “Hİp-Hop Modasının Kırılışı ve 7 İkonik Hip-Hop tarzının Günümüzdeki Hali”..
|| Bu yazı, Fashionbeans.com’da Tom Banhan tarafından yazılan “The Story Of Hip-Hop Style, From Run DMC To ASAP Rocky” yazısının çevirisidir ||